Biz sıradan insanlar, Suriye’de totaliter bir rejim olduğunu biliyorduk da böylesine bir işkence ve hapishane devleti olduğunu tahmin etmemiştik.
Kaç gündür düşünüyorum. Bu kadar işkence nasıl bir motivasyonla yapılır?
Kadınlara tecavüz edip, yıllarca öldürmeyip ne yaşatmak istemişler?
Bu kadar zalimlerse neden öldürmemişler diye soruyorum.
Sanırım cevap şu. Boyun eğdirdiklerini görmek için. Bir nevi uluhiyet kazanmak için.
“Size bu kadar acı çektirebiliyorsak söyleyin bakalım biz kimiz?” diye sormak için.
“Keşke bunlara karşı gelmeseydik, bunlar herşeyi yapabiliyor” dedirtmek için.
“La ilahe illa Esad” demiyor diye diri diri gömmüşlerdi ya insanları. Haşa.
Aptal mı bunlar ne yapıyor, öyle aptalca bir cümleyi neden kurdurmaya çalışıyorlar diye düşünmüştüm.
Şimdi daha iyi anlıyorum.
Aptal değiller. Firavunlar.
“Elimde bir insanı öldürme ve yaşatma gücü var demek ki ben ilahım” diyordu ya Firavun.
“Öldürmeyip bir ömür sana azap çektirme gücüm var” gösterisi işte tüm bu izlediklerimiz.
“Seni pişman ederim” diye cümle vardır ya hani. Bazen hakikatli bir iş yapsanız da karşınızdaki bunu söyler.
Benim senin hissettiğini belirleyebilme gücüm var ve bunu göreceksin demek ister.
Adeta şeytandır karşımıza dikilen ve şöyle der:
“O acı seni öyle yutacak ki, o acıya sebep olan fiilinin doğru olduğuna inanmayı bırakacaksın. Ve benim dediğim gibi davranmış olmayı isteyeceksin. Başka herşeyden ümidi keseceksin.”
Ve bu aşağılık tuzak dünyanın bir yerinde acı çeken insanlara kurulmuş değil sadece.
Biz de hayatın her alanında karşılaşıyoruz.
Bu manipülasyonu, bu şeytan tuzağını bozabilmek zor, çok zor.
Çünkü acıdan kaçış hepimizin insanî meyli. Ve bu yüzyılın zeitgeist’ı.
Ama…
Kaçmamız gereken daha büyük bir ACI var:
Aslında fani ve aciz olan birinin acımasızlığını iliklerimize kadar hissediyoruz diye onu güç mercii sanmak.
Bu algı oyununa gelmek çok daha korkunç bir ACI.
Çok daha utanç verici bir ACI.
Zihnimizle çekeceğimiz bir ACI.
Ve her acıyı daha da acılaştıran bu ACI’dan kaçmak, aslında en derin en güçlü meylimiz.