Çevremizdeki eşyalar ne kadar medeniyet ürünüyse, davranışlarımızın da o kadar ilkelleştiğini düşünüyorum bazen. Galiba eşyalar bize hizmet ettikçe ve bizim emrimizde oldukça, insanların da aynı şekilde birer eşya gibi ‘bize amade’ davranacağını sanıyoruz.
İlkelliğin mesela bir ormanın içinde yaşayan biri, kendi kontrolünün dışında bir çok faktörün var olduğunu anlama noktasında bizden daha ileri oluyor. Böyle bir psikolojiyle yaşamaya alışmış oluyor. Her an istemediğim bir durum başıma gelebilir, bu da gayet normaldir felsefesiyle başlıyor güne. Zarar veren ve zorda bırakan birşeyler hayatın rutini onun için.
Bizim psikolojik güçlülükte o insan kadar olamayışımız bir yana, yönetemediğimiz çok farklı bir faktör ortaya çıkıyor. İnsan faktörü.
İlkel hayatta hayatın zorlukları en büyük tehdit edici olunca, bu tehditlere göğüs germek için insanlar genellikle işbirliği yapıyor. Bu çok rasyonel bir davranış zira kendi kendine birşeylerin altından kalkamayacağını yani çapını gören biri, işbirliği yapar.
Bizim ayağımızın altındaki medeniyet imkanları ise bize çapımızı farklı gösteriyor. ‘Tamam ya epey bir şeyi aştık artık biz, epey bir zorluğu hayatımızdan çıkardık, bir de insanların bizim için sorun olmasını engellersek bu iş tamam’ şeklinde bir hisle yaşıyoruz. Hem de farkında olmadan.
Birbirimize dengesizce ve bazen de hiç sebepsiz yere karışıyoruz.
Nice kadın biliyorum, çoluklu çocuklu. Eviyle eşiyle çocuğuyla ilgili. Farklı bir şeyler yapmak istediğinde, diyelim internet üzerinden bile olsa dil öğrenmek, diyelim herhangi bir eğitime katılmak, diyelim bir hobiye yönelmek, ne kadar büyük tepki alıyor aman Yarabbi. Herkesten önce eşinden. ‘Ne yapıcan onlarla ilgilenip, ne yapıcan onu öğrenip’ gibi sorular başlıyor. Hatta şunu bile duydum, kadın ilgilendiği alanla alakalı evde video izlese eleştiri alıyor. Belki de hiç bir şey yapmayacak, sadece zevk alıyor olamaz mı, değişiklik arıyor olamaz mı?
Yaptıkları zararlı mı, ayıp mı günah mı ne? Hayır hiç biri değil, ama birileri onu kontrol etmek istiyor. Sadece kendisinin istediği şeylerle ilgilensin istiyor. Ona ayrı bir ruh taşıyan, nev-i şahsına münhasır bir tecelligah olarak bakmıyor. Onun da bir esma-i İlahiyeye mazhariyeti, kendine özelliği yokmuş gibi muamele yapıyor. Başka birşeylerle ilgilenmesi, evdekileri kesin olarak ihmal etmesi şeklinde yorumlanıyor.
Nice erkek biliyorum. Eviyle eşiyle çocuğuyla ilgili. Çalışıyor yoruluyor. Çok yoruluyor. Sıradan şeylerle mutlu olmak istiyor. Eve gelince ayağını uzatmak ve sadece dinlenmek istiyor. Az birşey sosyal medyaya göz atmak istiyor. Ama buna bile hakkı yok. Çünkü o örnek bir baba olmak zorunda. Hayatında değişiklik aramaya bile vakti olmadığı için bu şekilde biraz nefes almaya çalışıyor olamaz mı?
Yaptıkları zararlı mı, ayıp mı günah mı ne? Hayır hiç biri değil, ama birileri onu kontrol etmek istiyor. Sadece kendisinin istediği şeylerle ilgilensin istiyor. Ona ayrı bir ruh taşıyan, nev-i şahsına münhasır bir tecelligah olarak bakmıyor. Onun da bir esma-i İlahiyeye mazhariyeti, kendine özelliği yokmuş gibi muamele yapıyor. Başka birşeylerle ilgilenmesi, evdekileri kesin olarak ihmal etmesi şeklinde yorumlanıyor.
Erkeklerin kadınlara yaptığı tahakkümün nedeni genelde geleneksellik, kadınların erkeklere yaptığı eziyetin genelde modernlik kaynaklı olduğu vurgulanıyor. Kaynağı oymuş buymuş çok da mühim gelmiyor. Aslında her ikisininki de ‘insanı kontrol etme’ kanserinden kaynaklı olduğunu görmek önemli olan. Biri argümanını geleneksel hayattan buluyor öteki modern hayattan.
Yakınlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirip, onlardan beklediğimiz sorumlulukları da açıkça dile getirme konusunda eksiğimiz varsa konuşmak gidermek elbette üzerimize vazife. Ama bunun yolu onlara bir denetçi gibi davranmak değil.
Hazreti peygamberin sünnetine bakalım, insanların yaptıkları kebair değilse karışmıyor kimseye. Günahlara bile agresif tepkiler vermiyor. İnsanlara böcek muamelesi yapar gibi davranmıyor. Gülümsüyor mübah olan herşeye. Hal hatır soruyor insanlara. Psikolojik olarak gayet rahat ve emin bir hayatı örnekliyor.
Zaten dine adını veren kavram olan İslam, en çok tahakküme karşıdır. Başkasına boyun eğdirmeye, her yaptığına karışmaya asla teşvik etmemektedir. Çünkü buna teşvik kaosa teşviktir. Ayarsız ve kötü davranmaya teşviktir. İnsana kendi kulluğunu yani kontrol etme konusundaki hiçliğini anlatan bir din zaten nasıl olur da tahakküme teşvik eder?
Hatta bırakın ‘teşvik etmemektedir’i filan, insanoğlu kendi acz ve fakrını görüp, diğerleri üzerinde bunca etkisiz olduğunu idrak edip ‘bu hisle ne yapacaktır, nasıl güzel bir anlam dünyası kuracaktır’ı anlatır İslam.
Kul olmak, zayıf olmak, yönetemeyen ve yönetmek istemeyen olmak nasıl güzeldir, nasıl rahattır, hem anlatır hem yaşatır.
Zihnimizi odaklamaya değer bir nokta varsa budur.
Yoksa sürekli başkalarının zihninin tozunu almak, onların zihnine biçim vermeye çalışmak kendi zihnimiz için hiç sağlıklı değil. Ruhumuz için de. Tabi bir gösterge görevi yapan bedenimiz için de.