EĞİTİM OKUL Ergen- Genç

Gerçek dünyayla meşguliyet

Şu bizim çocuklar, yani 2000 sonrası doğumlular, evde oldukları ve yapacak bir şeyleri olmadığı zaman ‘çocukları eğlemek’ diye koca bir derdimiz var malum.

Yaşları küçükken de bu eğleme hayatımızın merkezine oturuyor, ancak yaşları ilerlediğinde derdin büyüklüğünün yanına bir de çözümünün zorlaşması durumu ekleniyor.

Üstelik genç milletindeki açıp açıp youtube dan alakalı alakasız bir dünya video izleme dürtüsüyle başa çıkmamız gerekiyor. Ve üstelik artık bazı aile dostlarımızın üniversite çağındaki çocuklarının oyun bağımlılığı tedavisi gördüğünü duymaya başladık.

Genç çocuklara (ergen değil genç demeyi tercih ediyorum zira ergen yetersizliği ifade ediyor gibi geliyor) hobi bulmak da bir yere kadar.. Zaten nice şehirli ana baba çocuğuna hobi bulma derdine de sahip. Ayrıca herkesin çocuğunun hobisi için ayırabileceği vakit ve de nakit imkanı muhtelif.

Zaten hobilerle de altından kalkamayacağımız bir durum var ortada. Bizim oğlan(yaş 13) hem hat sanatı ile uğraşıyor, hem de yaz günleri marangozda çalışıyor ama tüm bunlar çocuğun evde olduğu zamanlardaki uzun boşlukları doldurmuyor.

Ebeveynlikle ilgili okuduğumuz bir çok kitapta karşımıza çıkan bir değerlendirme var hatırlarsınız:

Eskiden köylerde iş yükü çok olduğu için, her yeni çocuk aileye yeni bir yardımcı olarak görülürmüş. Hayvan bakacak, ağırlık taşıyacak, getirip götürecek iş gücü olarak.. Şehirleşme ile birlikte çocukların bu konumu değişmiş. Çocuklar amaç olmaya başlamış. Hizmet eden değil kendisine hizmet edilen birer projeye dönüşmüşler.

Bu bildik sosyolojik değişime yapılan vurgu dikkatimi uyandırdı bir gün.

Biz bu çocukları iş gücü için yetiştirmiyor olsak da, onlardaki iş gücü potansiyeli üzerine niye düşünmüyorduk?

Onlardaki iş gücü potansiyelinin onları meşgul etme özelliğini niye gözden kaçırıyorduk? İnsanı bir an meşguliyetsiz bırakmayan bir hayat varken, niye genç çocuklarımızı da o hayatın içine sokmuyorduk?

Hem bizim işimiz çok mu azdı, yok muydu bizim de yardıma ihtiyacımız? İyi olmaz mıydı her işin bir ucundan tutuveren olsa.

İşte böyle düşünmeye başladığımdan beri ver elini ev süpürme, ver elini sürekli markete gönderme, ver elini yemek malzemelerini doğratma, ver elini çamaşır asma/katlama, ver elini küçük kardeşini gezmeye çıkarma şeklinde çocukları istihdam etmeye başladım. Eskiden sadece bulaşık makinası yerleştiriyorlardı artık her işi yapıyorlar. Öyle oyun oynar gibi değil, ciddi ciddi yapıyorlar. Her zaman yapıyorlar. (11 ve 13 yaşlarındalar)

Ben hangi peynirin alınacağını bilemem, ben havucun nasıl doğranacağını bilemem, ben orayı süpüremem gibi cümlelere ‘yaparsın yaparsın öğrenince benden iyi yaparsın’ diyorum. Elbette yavaş ilerliyor, elbette çok sakarlıkları oluyor.

Ve elbette ufluyor pufluyorlar. Onları çok iyi anlıyorum. İnsanların hemen her yaptıklarını uflayıp puflayarak yaptığı bir çağda büyürlerken başka ne beklenir?

Üstelik onlarla doğal bir empati kuruyorum çünkü ben de tembelim çünkü her nefis tembeldir. ‘Nefsiniz zora gelmek istemiyor zaten her nefis öyledir’ diyorum. ‘Aslında ruhlarımız faaliyetten lezzet alır, bir şey üretmek kadar insana haz veren bir şey yoktur’ gibi cümleler söylüyorum.

Bunları onlara nasihat olsun diye söylemediğimi, bir iş yapacağım zaman kendim de böyle düşünerek motive olduğumu anlatmaya çalışıyorum.

Sonuçta vakitleri dolmuş oluyor. Hem el becerileri gelişiyor hem hayatı öğreniyorlar.

Zaten çocuklara herşeyi her zaman önlerinde hazır bulacaklarmış gibi bir hayat sunmak onlara haksızlık etmek değil de başka bir şey mi?

Bizim toplumumuzda köydeki çocuğa iş yaptırmak teamül iken, şehirdeki çocuğa değil iş yaptırmak çevresinde adeta tavaf yapılıyor. Meyvesini getir, kıyafetini hazırla, yediklerini topla.

Çoğu ebeveyne iletişim kurmakla uğraşmak daha zor geliyor. Ona dil dökeceğime kendim yaparım deniyor.

İyi de biz onlara iş yaptırma derdinde değiliz ki, kendimiz zaten yapıyoruz. Çocukları meşgul ediyoruz hem de gerçek dünyayla. Amacımız bu. Sakin olun lütfen.

‘Kıyamıyorum’ da haklı bir bahane değil zira onları meşguliyetsiz bırakınca onlara daha çok kıymış oluyoruz.

Çünkü modern zamanlardaki sorun çocukların ağır şartlarda çalışması değil çocukların da yetişkinlerin de başka nedenlerle zarar görmeleri. Ünlü sosyolog Wright Mills’in daha yarım yüzyıl önce Toplumbilimsel Düşün isimli eserinde şu cümlelerle ifade ettiği gibi:

Yaşadığımız yıllar için en önemli sorunun artık ekonomik nitelikte bir sorun olmaktan çıkıp, bireysel yaşamın niteliği ile ilgili bir sorun olduğu her gün biraz daha sık ileri sürülmekte; yakında, bireyler için özel hayat diye birşey kalmayacağı söylenmektedir. Çoklarına göre günümüz için önem taşıyan sorunlar, küçük yaştaki çocukların çalıştırılmaları değil, serbest zamanın kötü kullanılmasıdır. Birçok özel ya da kamusal görünümlü sorunlar “psikiyatrik” sorunlar olarak nitelendirilmekte; modern toplumun en önemli sorunları bile, böylece, gözlerden saklanmak istenmektedir. (Der Yayınları, S 27)

Eskiden haksızca, örneğin günde 16 saat ağır şartlarda çalıştırılarak zulme uğrarmış insanlar. Şimdiyse çalıştıkları kurumda masa başında pek bir iş yapmayarak kendi kendilerine zulm etmeleri gibi bir durum mevzu bahis.

İnsanın kabiliyetlerini geliştirmemesi, kendi kendini atıl bırakması kendine yapabileceği en büyük kötülük zira..

Çocuklarımıza yapacağımız en büyük kötülüklerden biri de bu.

Onları meşguliyetsiz, basit şeyleri halledebilmenin güveninden bile mahrum bırakmak.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...