Biz çoluğa çocuğa karışmışların başlıca meşgalesi yemek pişirmek ise ikincisi de ev toplamak.
Aslında evin, içine girilip rahat edilecek yaşanacak yer olması lazım idi. Lakin bana hep toplanacak bir yer olması bakımından hişt hişt yapıyor son zamanlarda.
Neresine baksam ‘topla beni, topla beni’ diyor.
Yani bu iş öyle derin bir kuyu ki yardımcılarla falan çözülebilen bir şey de değil.
Tanıdığım bir hanım var, evinde üç tane yardımcısı var. Fakat ne zaman yüzüne baksam, o koca evin düzeninin kendisinden sorulur olmasının yükünü görüyorum. O işi organize etmek, bu iş doğru düzgün yapılmış mı kontrol etmekle meşgul.
Yani sorumlusu sen olduğun sürece yük yine büyük bir yük. Sadece görüntüsü değişiyor. Üstelik de o kadar yardımcın var daha neyi yapamıyorsunlar yükün duygusal kısmını ağırlaştırıyor. (Benim yardımcım yok, bu bilgileri bir yardımcın olsa valla hayatta hiç bir sorunun kalmaz gözüyle bakanlar için yazıyorum)
Size de garip gelmiyor mu? Koca bir evin dağınıklığından neden bir kişi sorumlu? Mesela o evde 5 kişi yaşıyorsa neden beşe bölünmüyor sorumluluk.
Çocuklar küçükken tamam. Fakat çocuk, makası kullandıktan sonra yerine koyabilecek yaşa ulaştığında, neden hala o makastan anne sorumlu olsun.
Temizlik, alışveriş, yemek falan hepsinin bölüşülmesini demiyorum bak. Oralara gelmeden daha, herkesin kendi arkasını kendisinin toplamasından söz ediyorum.
Bazen evde süpürmeden önce inanın bir saatim ev toplamakla geçiyor. Bazen akşama kadar 2-3 defa ev topluyorum. Eşim geldiğinde bakıyorum hiç toplanmamış gibi.
Tek Zeynep’in dağıttıklarından ibaret olsa tamam o küçük der geçerim. Ama ötekiler de anaları da (evet ben) kullandıkları her eşyayı öylece bırakıyor ya da ortalığa saçıyorlar.
Eşim hep der ki: ‘Önemli olan toplamak değil dağıtmamak. Dağıtmamayı öğretmek.’ Bu mantık bana hep harika gelir.
Fakat benim için çocuklara ya da en başta kendime bunu öğretmek, ev toplamaktan daha zor.
Böyle dediğimde de eşim şöyle der: ‘Öğren(t)mek zor gelecek sana ama sonunda çok rahat edeceksin onu düşün.’
Kendisi bir ara çocuklara ‘herşeyin bir yeri var’ sloganıyla dağıtmama felsefesini aşılamaya uğraşmıştı. Ki bu çok mühim. Dağılmayan bir ev için, herşeyin yerinin belli olması lazım. Düzen lazım.
Bir de evde döküntü olmaması lazım. Ezberledik bunları zaten. Konu hakkında engin fikirlerinden yararlandığımız google de bu hususta yok yok. Ortamın yalın olması lazım. Çok küçük fuzuli parçalar ve çok büyük yer kaplayan gereksiz eşyalardan kurtulmak lazım. Falan filan.
Bu tavsiyelerin gazına gelip son günlerde ne bulursam kapının önüne koyuyorum zaten…
Derinlere inecek olursaaak. Benim derdim ev düzenli olsun, dağınık olmasın da değil aslında.
Evde 29 aylık bir bıdık olduğundan dağınıklık olmamasını beklemiyorum. Bir tek onun dağıttıkları bile yere göğe yeter. Onunla uğraşırken herşeye yetişme planı da yapmıyorum.
Kendi dağınıklığımı da bir çeşit psikolojik rahatlık verdiğinden çok umursamıyorum. Bu halimi övülesi bir şey olarak görmesem de, dağınıklığa tahammülü olmayan gergin bir insan olmaya tercih ederim.
Fakat, bir yandan da çocukların kendi dağınıklıklarını toplayan insanlar olmasını istiyorum. Ki evin içinde herşey benim üstüme kalmasın.
Hem de hakikaten onlara derli toplu olmayı öğretebilmek istiyorum.
İstiyorum ki evlendiklerinde rahat etsinler. Oğlum eşine dağınıklık bırakan bir adam olmasın. Babası gibi olsun.
Kızım da çok fazla ipin ucunu kaçırmadan herşeyi yerli yerine koyabilen, kullandığını ortadan kaldırabilen biri olsun. Hayatı daha kolay yaşasın.
Sonra, ‘babamız bize tertip alışkanlığı vermeye uğraştıydı ama bir anamız vardı pek rol model olamadı’ da demesinler. Çok üzülürüm yani.
Ee nasıl olacak? Derli toplu olun bakiim şeklinde nutuk çekerek mi? Ya da sürekli ev toplattırmak için ikna çalışmaları yaparak mı?
Tabi onlar da gerekli ama çok daha temel bir şeyin eksik olduğu da belli.
Bizzat en başta benim, annelerinin, kullandığı eşyayı yerine koyabilen biri olması da lazım.
Gazeteyi okuduktan sonra orada bırakmayan, kahve fincanını hemen yıkayıp kaldırabilen, kalemini saatini bir oraya bir buraya koymayan biri olması lazım.
Ama işte zurnanın zırt sesini çıkardığı yer tam da orası…