Sonbahar geldi. Hem de çok birden geldi bu sene.
Bazı romantikler için hüzün mevsimiymiş.
Fotoğrafçılar için yılın başka hiç bir zamanı bir arada bulunmayan kırmızının tüm tonları, sarının başka başka versiyonları, yeşilin tüm çeşitlerini bir arada yakalamak için bulunmaz bir zaman dilimiymiş.
Bir anne içinse sonbahar en başta, havaların soğuması ve ince pikelerin kaldırılıp yerine yorganların çıkarılması demek.
Yazlıkların yavaş yavaş tedavülden çıkıp, hırkaların yeleklerin meydana sürülmesi demek.
Aman da hasta olmayalım diye, çorbalara sürekli sarımsak rendelemek, naneyi doldurmak, çörek otunu da üzerine serpmeyi unutmamak demek.
Akşamları çocukları uyutunca kocayla beraber ekinezya çayı içerek, en keyif anımızı dahi bağışıklık sistemini güçlendirmek için birşeyler yaparak geçirmek demek.
Bir hasta olursam çocuklar perişan olur, adam mahvolur diye kabuslar içinde yaşayıp, kendine kendin gözüyle değil, bütün ailenin sağlıklı yaşaması için ayakta durması gereken bir beden olarak bakmak demek.
Çocuklara sık sık bal şerbeti yapıp, ekinezya ya da rezene de yapabilirim diye alternatifler de sunmak demek.
Çocuklar öğlen okula giderken havayı güneşli görüp de yanlarına mont almak istemediklerinde, “ama havalar soğudu, gölge serin oluyor, hem akşam siz dönerken yağmur da yağabilir” türünden ikna diyaloglarını yaparken illallah gelmesi demek.
Tıkalı burunlar için o pahalı pahalı damlalardan, neylerden geçip komidinin üstünde serum fizyolojik bulundurup şırıngayla taze taze çekip burunlara sıkmak demek.
Kaloriferi kısmış mıydım, içerisi soğudu mu, hangi odaların camını açıp havalandırsam da ev hem havalansa hem soğumasa gibi düşünmeler eşliğinde kahveyi ya da çayı içmek.
Bebek ilk uyuduğunda hemen tulumu giydirmeyeyim terler, bir iki saat geçsin gecenin serinliği artınca uyanıp giydiririm ben ona şeklinde tahminlerle kim ne zaman üşür, ne zaman terler uzmanlığını ilerletmek.
Gibi şeyler var işte annenin sonbaharında. Daha saymama gerek var mı?
Hayır şikayet etmiyorum ya da bunlardan kafamızı kaldırıp nerede bakacağız sarının tonlarına, yeşilin çeşitlerine demiyorum. Bakmak isteyen bakar.
Diyorum ki, biz de sığınma, dua etme, tedbir alma gibi hallerle tefekkür ediyoruz sonbaharı işte ne yapalım.
Tecelliyat böyle.