Genel

Bir Ağaç Bulun Kendinize

Oturduğumuz sitenin yanındaki parkın içinde bir zeytin ağacı var. Zeytinler yeşilken bolca topladık 1 ay önce.

İşlemden geçirdik yemeye başladık bile. 10 gün önce siyaha dönmüşlerdi, siyah hallerini de topladık. Topladık derken, bu yarım yatalak halimle imkansız. Eşim topluyor ben de toplamış gibi hissediyorum işte.

2 gün önce de içinde her meyveli ağacın ve neredeyse her sebzenin bulunduğu eşsiz bir bahçeye gittik. Meyvelerden kopardık yedik.

Her meyveyi yerken ne kadar “beklememiş” bir tad geliyor diye düşündüm. Tazelik bambaşka birşey. Kokular çok tazeydi. Üzümün, incirin, şeftalinin taze tadı bambaşkaydı.

Bu kadar hayran kalınca insan, meyveli bir ağaçla değişik duygusal bir bağ kuruyor. Seviyorsun ağacı bir kere. Meyvesini topluyorsun, senden hiç birşey istemiyor.

Orada durup duruyor, kollarını aşağıya sarkıtmış gibi. Dallarımda dizilmiş meyveleri gel topla der gibi.

Elleriyle uzatıyor gibi.

Beklemiş, ilaçlı, işlemden geçmiş market meyvelerinin kilosuna bir sürü para veriyoruz. Git, seç al, poşetleri eve taşı, gel ye. Bir meyve için epey süreçten geçiyoruz.

Her hizmetine fazlasıyla bedel ödeten insanoğlu gibi yapmıyor ağaç. Bir karşılık istemiyor.

Ağaçtan taptaze koparıp anında yiyebiliyorsun. Yediğin meyvenin tadını ağzında hissederken, bu kadar iç açıcı taze ve nezih bir tadın elimi uzatıp koparma hafifliğinde olması ne muhteşem diyorsun.

Üstelik bu meyvenin “Bir Merhamet Eli”nden geldiğini hissedebiliyorsun.

Ağacı sebep yapıp, sana sürur vermek isteyen Nimet Verici’yi hatırlıyorsun.

O meyvenin lezzetini duyumsarken, senden meyvenin karşılığında koşturmak, para gibi bedeller istemediğini biliyorsun.

Sadece o an içinden gelerek yaşadığın minnetdarlığı O’na karşı hissetmeni istiyor Yaratıcı.

Şükür istiyor.

“Bu ne güzelliktir böyle”
dediğin şeftalinin şeklini, tadını, kokusunu O’nun hazırladığını idrak etmeni istiyor.

Meyvenin, ağacın dallarına takılıp sana verilişindeki letafeti, zarafeti O’nun tasarladığını hissetmeni istiyor.

Senin benim için hazırladıklarını biliyorum, şu an hissediyorum deyip, gözlerini kapatıp Mutlak kudret ve rahmetini tefekkür etmeni istiyor.

O anki duyusal lezzetini böyle bir dostluk ilişkisiyle sonsuzlaştırmanı istiyor.

Çok sevdiğin bir meyveyi çok özel bir sunumla bir dostun sana hediye getirdiğinde, o anı unutmazsın. Halbuki o meyveden daha önce yediğin zamanları çabuk unutursun.

Dostundan gördüğün o muamele, unutulmazdır.

Bizden istenen bedel, o muamelenin farkında olmak sadece. gözümüzü kapatmamak.

O an şöyle diyorsun kendi kendine:

Asla ölmeyecek Mutlak Varlık ile, öyle unutulmaz bir dostluk yaşa ki.

Onun muamelesinin, hediyesinin güzelliğini hissettiğini öyle bir ifade et ki.

Tüm insanlar ölüp gittiğinde, ölmeyen O Yaratıcı’nın hıfz ettiği çok özel dostluk anların hatırlanıp sana değer verilsin.

Sen ölüyken bile, sonsuza gönderdiğin özel şükür anların hatıraların o Mutlak Varlık tarafından hatırlansın. Milyarlarca senin gibi toprakta çürüyenlerin içindeki, farklı ve özel olanlardan biri ol.

Ne güzel bir bedel isteniyor bizden böyle.

Nimetlerin içinde yaşayıp, böyle güzel bedel ödemeye can kurban.

Nasıl bir merhametin kucağında yaşıyoruz ki, tüm nimetler için bizden istenen karşılık sadece bu.

Nimetin güzelliğini, verilişindeki güzelliği, Veren’in güzelliğini değerlendirip ifade etmek.

O kadar…….

Bu duygu yolculuğundan çıkıp gözlerinizi açıyorsunuz sonra.

İnsanı insan yapan bu duyguları yaşamak, meyvenin karşılığında ödenen bir bedel olmaktan çıkıp meyveyle birlikte verilen hediyeye dönüştü artık.

Ağaca bir daha akıp, sen ne güzel bir habercisin öyle diyorsunuz.

Ağacın kendisini değil, ağacı ağaç yapanı seviyor övüyorsunuz.

Harika hissediyorsunuz.

Bir ağaç bulun kendinize diyorum.

Sizin ekip büyüttüğünüz bir ağaç olmasa bile, meyvesini yerken o meyvelerin size ikram edildiğini hissettirecek bir ağaç.

İnsanı insan yapan duyguları hissettirecek bir ağaç…

Bunlar da hoşunuza gidebilir...