DIŞ DÜNYA

Evetçi ya da hayırcı değilim

Bugünlerde evetçi ya da hayırcı olmak diye birşey var.

Evetçilerin yanında ‘ama Erdoğan’ın da şu şu hataları var’ dersen ya da ‘yeni anayasanın da şu şu açıkları var’ dersen, söyledikleriniz hakkında hiç birşey demiyor sadece şu korkuyla yüzünüze bakıyor ve soruyorlar: ‘Yoksa sen de hayırcı mısın?’

Etrafımda hayırcı pek fazla insan yok ama öyle bir ortamda yaşasaydım onlara da ‘ama bakın yeni anayasanın şu şu güzellikleri var’ deseydim ya da ‘Erdoğan’ın bu vatana şu kadar faydası dokundu, on sene önce bu metrolar, bu yaşam koşulları, sağlıkta hizmet sektöründe bu kolaylıklar var mıydı?’ deseydim sanırım hemen şöyle derlerdi: ‘Yoksa sen de evetçi misin?’

Bu insanları gıcık etmek gibi bir niyetim yok elbette. Ama yani çok fazla kaptırmışsınız kendinizi sadedinde birşeyler demeye çalışmak bile büyük cesaret istiyor. Ben evetçi arkadaşlarımın yanında istediğim gibi konuşabiliyorum. Ama hayırcıların yanında böyle konuşmak ne kadar mümkün olurdu onu bilemiyorum tabi. Deneme imkanım olmadı.

Sen necisin derseniz, Allah’ın ‘gerçekçi’ olmaya çalışan bir kuluyum.

Oyum evet olacak ama evetçi değilim. Evete o kadar büyük anlam yüklemiyorum. Ölüm kalım meselesi gibi bakmıyorum.

Yeni anayasa öyle ahım şahım birşey değil ama eskisi gibi tıkanıklık oluşturmayacak diye düşünerek evet oyu vereceğim. Halkın seçmediği bir zümrenin oligarşisini, halkın seçtiği bir tek adama kıyasla inanılmaz derin, örtülü ve sinsi bir tehdit olarak gördüğüm için evet oyu vereceğim.

Zaten konu siyaset olunca tercihler ‘kötünün iyisi’ mantığıyla yapılmıyor mu? Mükemmel olan ya da bir sürü arızalı ve hatalı yanı olmayan hangi anayasa var, hangi parti var, hangi şahıs var?

Ak partinin ve Erdoğan’ın çok kızdığım elli tane siyasetini alt alta detaylı sıralayabilirim. Ama onlar gittikten sonra bu milletin başına, onlardan kat kat fazla hatalı ve onların yaptığı büyük hizmeti asla yapmayacak olanların geleceğini düşündüğüm için, tercihim şimdilik onlardan yana.

Herkes de kendi tercihini kötünün iyisi olarak değerlendirebilmeydi bence.

Ama işlerin bu kadar ‘muhalif seçeneğe kafayı yercesine düşmanlık’ üzerinden yürüdüğü bir düzlemde bu değerlendirme imkansızlaşıyor. En önemli vurgu, diğerlerinin kötülüğüne oluyor.  Evetin de hayırın da anlamı radikalleşiyor.

Ha derseniz ki batı bizim düşmanımız ve batı da hayır’a çok anlam yüklüyor.. Derim ki batının herşeyden önce değerlerine düşman olmamız lazım.

Onların çürümüş zihniyetlerinin en başında da ‘güce aşırı değer atfetmek’ var. Hayatı yenmek ve hakim olmak üzerinden tanımlamak var.

‘Gücü elinde tutan tarafta değilsen senin geleceğin çok karanlık’ gözüyle bakmak var. Yalnızlık hissi var var. Bunalım var.

Yani kendini sadece hakim olunca iyi hissettiğin bir hayat, batılı kafanın en iyi zannettiği hayat. Güce endeksli, zavallı anlamsız bir hayat..

Bizse ahirete inanıyoruz. Hayatı buradan ibaret görmüyoruz. Burayı gözümüzde o kadar büyütmüyoruz.

Bizim hayatımız ve geleceğimiz, güç bizde olsa da olmasa da çok aydınlık. ‘Ancak güçlü olunca haklı olunan’ bir hayatı asla beğenmiyoruz. Yüceltmiyoruz. Güçsüze haksız gözüyle de bakmıyoruz.

Hakkı söyleyerek güçlü olunan bir hayatın yaşamaya değer olduğuna inanıyoruz. Biz bu yolda gideriz, Rabbim dilerse hakim eder dilerse etmez.

O yüzden kimseyi, ne bir zümreyi ne bir partiyi, ne eveti ne hayırı gözümüzde o kadar büyütmüyoruz. Ve bu hakkı söylemekten asla çekinmiyoruz.

Tüm kusurlardan münezzeh olarak göreceğimiz merci hiç bir şahıs, tercih, parti ya da taraftarlık biçimi olamaz.

Siyasî güç bugün onda olur yarın ötekinde.

Bebek annenin karnında henüz bir fasulye tanesi gibiyken kalbini pıt pıt attırmaya başlayan gücün zamanı ise asla geçmez.

Biz o güce aitiz, o güce güvenerek var kalabiliriz.

Bir gezegenin yörüngesini de, minicik çocuğumuzun kalbini ve kirpiklerini de, bir çiçeğin detaylarını da var eden kusursuz merciye yöneltiyoruz tüm derin hislerimizi ve heyecanımızı.

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...