Genel

22. Çatışma Çözme 2

Sevgili Anababalar,

(Kendime göre geçerli nedenlerim olsa da bu uzuuun ara için gerçekten çok özür diliyorum.)
Çatışma çözme konusunu işlemeye başlamıştık.

Çincede “çatışma” sözcüğü iki kelimenin iç içe geçmesinden oluşuyormuş. Bunlardan biri “tehlike” diğeri “fırsat” mış. Önceki yazıda içinde tehlike barındıran, ilişkiyi tehlikeye sokan, çatışmaları anlık çözen, ancak çocuğun gelişimine olumlu katkıları olmayan baskıcı ve ödün veren kazan-kaybet yöntemlerini ele almıştık. Bu yazı bu yöntemlerin seçeneği, çocuğun ve ilişkilerin gelişmesi için bir “fırsat”olan yöntemden söz edecek.

Kaybeden-Yok Yöntemi /Kazan-Kazan Çatışma Çözme Yöntemi ya da Yöntem 3

Albert Einstein bakın ne demiş:

Sevgili anababalar, büyüklerle küçükler arasında bir çatışma çıktığında büyüklerin ağzından şu sözleri çok duymuşsunuzdur. ” Elli kere söyledim, yine aynı şeyi yapıyorsun. Sen beni duymuyor musun?” Çocuklar, özellikle de gençler, elli kez söylendiği için duymuyorlar zaten. Eğer “şu kadar kez” söylenince çocuklar büyüklerin dediklerini yapsalardı, dünyada büyüklerle küçükler arasında sorun kalmazdı.

Çocuklarla aramızda çıkan çatışmaları hep kazan-kaybet yöntemleriyle çözmeye çalışmışız ve bu nedenle de çocuğumuz genç olunca ilişkimiz kuşak çatışmasına dönüşmüş, halâ aynı yöntemle sorun çözmeye çalışıyorsak anababa olarak bizde bir algılama sorunu olduğunu düşünmemiz gerekir. Aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek pek akıllıca olmasa gerek. Çok şükür ki, genç ve eğitimli, eğitimsiz olsa da duyarlı anababalar artık eski anababalar gibi değil. Eskiden anababaların, çocuklarının kabul edemedikleri davranışlarının ve aralarında çıkan çatışmaların kendi anababalık davranışlarından, kullandıkları yöntemlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını sorgulamak akıllarına gelmezdi. Akıllarına ilk gelen çocuğu “düzeltmek” ya da “düzettirmekti”. Ve doğal olarak tüm enerjilerini iletişim engelleriyle, sen diliyle ve güç kullanarak çatışmaları kazan-kaybetle çözmeye çalışarak çocuğu “disipline etmek” için harcarlardı. Böyle olunca, çocuklar ve gençler de kendi varoluşlarının ispatı için diretir ve işler iyice arapsaçına dönerdi.

Bu neden böyle olurdu? Çünkü anababalar çocuklarıyla bir çatışma yaşadıklarında çocuklarının isteği olursa kendilerini kaybetmiş, yenilmiş, otoriteleri sarsılmış, saygınlıklarını yitirmiş olacaklarını sanırlardı. Bu nedenle kaybetmeyi göze alamaz ve güç kullanarak çocuklarına istediklerini yaptırmaya çalışırlardı. Çünkü başka bir yöntem bilmiyorlardı. Onlara göre çocuk kazanırsa anababanın kaybetmesi gerekiyordu. Yani ya O, ya O. Oysa çatışmalarda bir tarafın kazandığında diğerinin kaybetmediği, üçüncü bir seçeneğin var olduğunu artık biliyoruz. Bu yöntem Kazan-Kazan /Kaybeden Yok Çatışma Çözme Yöntemi /Yöntem 3 dür. İşte bu yöntem Einstein’ın dediği gibi farklı bir düşünce düzeyidir.

Yön.3 le çatışma çözebilmek için çocuk ve anababa için bir alt yapı gerekiyor.

Çocuğun alt yapısı                      Anababanın alt yapısı
1- Kaybetmeyeceğine inanmalı    1- Biz bilincinde olmalı
2- Düşünce seline alışık olmalı     2- Kabulü sindirmiş olmalı
                                                         3- Etkin Dinlemeli
                                                         4- Ben Diliyle konuşmalı

Eğer bu alt yapı hazırsa Kazan-Kazan ancak o zaman uygulanabilir.
Deneyimlerim Yön. 1 anababalarının Yön. 2 anababalarına göre Yön. 3 e geçmede daha başarılı oldukları yönünde. Bunun nedeni şu olabilir diye düşünüyorum: Yön. 1 çocukları hep anababalarının isteklerini yerine getirmek zorunda olduklarından, anababalarının onların isteklerini/ihtiyaçlarını göz önüne almaları, çocuklar için çok önemli bir kazanımdır. Oysa Yön. 2 çocuğu Yön.3 e geçerken anababalarının isteklerinin de gündeme gelmesiyle kaybedeceklerini sanırlar. Anababaların kararlı davranmalarıyla bu güçlük kolayca aşılabilir.

İster Yön.1, ister Yön.2 uygulayın, isterseniz arada gidip gelin, Yön.3 e geçmeden önce eski yöntemlere dönmeyeceğinizle ilgili kesin kararlı olmalısınız. Kazan-Kazan uygulamaya başladıktan sonra Kazan-Kaybetlerden birisine geri dönerseniz, tekrar Kazan-Kazana dönmeniz çok zor olur. Çünkü çocuğunuzun gözünde inandırıcılığınızı kaybedersiniz. Bu nedenle, alt yapınız tam olmadığı sürece Yön. 3 e geçmede acele etmemenizi öneririm.
Alt yapıda eksiğinizin olmadığını ve çocuğunuzla aranızda çıkan çatışmaları Yön.3 le çözmeye başlamak istediğinizi varsayalım. İlk yapmanız gereken bunu içtenlikle çocuğunuza anlatmaktır. Sorunsuz zamanda şöyle bir giriş yapabilirsiniz:

” Ayşe’ciğim/Ahmet’ciğim annelerle/babalarla çocukları arasında bazen çatışmalar çıkar, bizde de olduğu gibi. Seninle benim aramda çıkan çatışmalarda şimdiye kadar bazen benim dediğim oldu; sen istemeden benim dediğimi yaptın ve üzüldün; bazen ben istemesem de senin istediğini yapmana göz yumdum, o zaman da sen kendini iyi hissettin ama ben üzüldüm. Yani birimiz kendini kazanmış hissederken diğerimiz kaybetmiş hissetti. Bu tür bir ilişki beni çok rahatsız ediyordu, herhalde seni de… Ama ne yapacağımı da bilemiyordum. Şimdi yeni bir şey öğrendim. Artık aramızda bir sorun olduğunda ikimizin de kaybetmeden kazanacağı ve mutlu olacağı biçimde sorunlarımızı çözebileceğiz. Bunu nasıl yapacağımızı sana anlatmamı ister misin?” Eğer gerçekten çocuğun ilgisi başka bir tarafta değilse ve sizi dinlemişse mutlaka merak edecektir. Konuşmayı sürdürebilirsiniz.

“Aramızda ne gibi sorunlar var, birlikte düşünelim ve yazalım mı? İstersen önce sen benden/bizden hangi konularda rahatsızsın, hangi davranışlarımız seni rahatsız ediyor, söylemek ister misin?” Bu soruyu 3.5-4 yaşındaki bir Yön.1 çocuğunun duyduğunu düşünebiliyor musunuz? Onun için ne kadar şaşırtıcı ve onurlandırıcı bir yaklaşım… Böyle bir başlangıçla zaten çocuk kendini değerli hissetmeye başlar ve işbirliğine açık hale gelir. İlerleyebilirsiniz:

“Şimdi elimize bir kağıt alalım ve sorunlarımızı yazmaya başlayalım, Evet önce sen söyle.” Önceliği çocuğa vermek size ve bu yeni “şey”e güven duymasını sağlayacaktır. Bir kâğıda sorunlarınızı yazmaya başlayabilirsiniz.

1- “Bana sevmediğim yemekleri hep zorla yediriyorsun”
2- “Ben artık büyüdüm ama kardeşimle aynı saatte uyumaya zorluyorsun.”
3- “Sabah kalkınca çok oyalanıyorsun, çoğu zaman kahvaltı edemeden yuvanın servisi geliyor. Bu benim için çok önemli bir sorun.”
4- “Hep odan dağınık, odanı topla diyorsun. Bu da benim hiç hoşuma gitmiyor.”
5- “Akşam yatarken dişlerini fırçalamıyorsun”
6- “Yuvaya giderken ne giyeceğime hep sen karar veriyorsun. Hiç istediğim şeyleri giyemiyorum.”
7-“Canım istediğinde çikolata vermiyorsun”
8- “Bilgisayarını elletmiyorsun.”
9- “Salona getirdiğin oyuncaklarını odana götürmüyorsun”… gibi sorunları alt alta yazın. Sonra;

” Sorunları yazarken dikkatimi çekti, senin benimle ilgili sorunlarının bazıları gerçekten bana sorun olmamalı. Ama demek ki beni etkilememesi gerektiği halde etkilediğini zannediyormuşum ve o yüzden aramızda sorun oluyormuş. Bunları ayıklamamız gerekiyor. O zaman bir kâğıt daha alalım ve o kâğıdı yukarıdan aşağıya ikiye bölelim. Sol tarafına benim de sorunum olduğunu zannettiğim ama aslında sadece senin sorunun olanları yazalım. Sağ tarafa da gerçekten ikimizi de ilgilendiren sorunları yazalım. Şimdi sırayla inceleyelim, demişsin ki :

1-‘Bana sevmediğim yemekleri hep zorla yediriyorsun. ‘ Bakalım bu ikimizi mi ilgilendiriyor, yoksa yalnızca senin sorunun mu? Bunu nasıl anlayacağız? Eğer bir sorun her ikimizi de somut olarak etkiliyorsa, yani nasıl anlatayım, her ikimize de dert olup bizi üzüyorsa, bu sorun ikimizindir ve kâğıdın sağ tarafına yazılmalıdır. Sen zaten sana sorun olduğunu söylemişsin. Benim için de yememen sorun. Çünkü iyi beslenmemenin ucu gelecekte bana da dokunacak, sağlıklı olamayacaksın diye korkuyorum ve anne olarak kendimi sana iyi bakamadığım için suçlu hissedeceğim, bu beni çok üzüyor. Demek ki bu sorun ikimize de dert. O zaman çözüm için sağ tarafa gidiyor…

2- ‘Ben artık büyüdüm ama kardeşimle aynı saatte uyumaya zorluyorsun.’ demişsin. İnceleyelim: Sen erken yatmak istemiyorsun, ama geç yattığında sabah kalkamadığın için servisi kaçırıyorsun ve seni yuvaya ben götürmek zorunda kalıyorum. Demek ki ikimizi de ilgilendiriyor.. Haydi bu da sağ tarafa…

3- Bu da benden: ‘Sabah kalkınca çok oyalanıyorsun, çoğu zaman kahvaltı edemeden yuvanın servisi geliyor. Bu benim için çok önemli bir sorun.’ Bunun ikimizi de ilgilendirdiği çok belli… Sağa yolculuk var…

4- ‘ Hep odan dağınık, odanı topla diyorsun. Bu da benim hiç hoşuma gitmiyor.’ demişsin. Odanı topla demem senin için bir sorun. Ama benim için de… Aaa odanı toplamamanın bana nasıl bir zarar verdiğini söyleyemiyorum. Senin odanın dağınık olması, benim kendi odamı düzenli tutmamı engellemez ya da yemek yapmamı. Ancak oyuncaklarını toplayıp yerine koymazsan bulmakta kendin zorlanacaksın, ben zorlanmayacağım. Demek ki bu sorunun beni ilgilendirmemesi gerekiyor. O zaman odanın derli toplu olması ya da olmaması senin sorunun. Bunu kâğıdın sol tarafına yazalım bakalım.

5- ‘Akşam yatarken dişlerini fırçalamıyorsun’ Bunu ben söylemişim. Bak bir tanem ablanın yaşında olsaydın bu benim değil senin sorunun olurdu ve kâğıdın sol tarafına yazılırdı. Ama henüz çok küçüksün ve dişlerini fırçalamaman onların çürümesine neden olacak, o zaman bu benim de sorunum haline gelecek, çünkü seni diş doktoruna götürmem, para ödemem gerekecek ve boşu boşuna sağlık sorunun olacağı için de üzüleceğim. Yani diş fırçalama alışkanlığını kazanana kadar bu ikimizin de sorunu, bu da sağ tarafa gidiyor.

6- ‘Yuvaya giderken ne giyeceğime hep sen karar veriyorsun. Hiç istediğim şeyleri giyemiyorum,’ demişsin. Bu beni nasıl etkiliyor ki sana karışıyormuşum, bakalım? Aaa buna da geçerli bir neden bulamadım. Eğer kışın yazlık bir giysi giymek isteseydin hastalanabileceğin için bu sorun ikimizin de olurdu. Ama şimdi havalar soğuk değil, sana niye karışıyormuşum ki? Galiba benim zevkime göre giyinmeni istiyorum da ondan karışıyorum. Mevsimine göre giyindiğin sürece benim için sorun olmamalı. Bu sorun sol tarafa gidiyor…

7- ‘Canım istediğinde çikolata vermiyorsun’ Bu da senin sorunun olarak yazılmış. Evet, istediğin zaman çikolata yiyebilmene izin versem, bazen yemek öncesinde de yersin. O zaman yemek yiyemezsin. Bu da benim için sorun. Sağ tarafa…

8- ‘Bilgisayarını elletmiyorsun.’ Senin derdin. Anlıyorum, sen onu tanımak istiyorsun, merak ediyorsun. Ben de bilmeden yanlış bir şey yapıp çalışmalarımı bozmandan korkuyorum. Sonra benim için çok kötü olur. Bunu da sağ tarafa yazalım, bakalım ikimizi de mutlu edecek bir çözüm bulabilecek miyiz?

9- ‘Salona getirip oynadığın oyuncaklarını odana götürmüyorsun’… Bak bu benim derdim. Ama oyuncaklar senin olduğu için bu sorunu birlikte çözmeliyiz. Odandaki dağınıklığın yalnız seni ilgilendirdiğini anladım ama salon hepimizin. O nedenle bu ortak bir sorun, haydi onu da sağ tarafa gönderelim.

Şimdi kağıdımıza bakalım sol tarafa neler yazmışız? Odanın dağınıklığı ve elbise seçimin. Bak şimdi ne yapacağım, bu kâğıdı yukarıdan aşağıya çizdiğim bu çizgiden yırtıp sol tarafı, yani sana karışmamam gereken senin sorunlarını sana vereceğim ve artık bu konuda sana ne yapman gerektiğini söylemeyeceğim. Bu konular senin sorumluluğunda olacak. Ama ilk zamanlar eski alışkanlıklarımı sürdürüp ara sıra karışmaya kalkarsam ‘Anneciğim benim sorunum’ diye bana hatırlatırsan sevinirim. ( Çocuğun hissedebileceği duyguları düşünebiliyor musunuz? O da hissettiği güzel duyguları kendisine yaşatan büyüğüne karşı sıcacık duygular besler. Kendisi ile ilgili hissettiği en önemli duygular ise kendini güvenilir ve değerli hissetmesidir. )

Galiba sorunlarımız şimdilik bu kadar. Acaba bunların içinden en önce hangisini çözelim? (Önceliği onun sorunlarına vermek size güvenmesi için çok iyi bir başlangıç olur. Küçük çocuklarda ilk oturumu burada bitirebilirsiniz. Bu başlangıç bile onu çok etkileyecek çözüm için isteklendirecektir.) İstersen toplantımızı ikimizin de uygun olduğu başka bir zamana erteleyebiliriz. Bu arada sen de hangi sorununu önce ele almamıza karar verebilirsin. Şimdi, seçim yapabilmen için sorunlarımızı bir kez daha okuyayım.”

Ailede bir sorun kimleri ilgilendiriyorsa o kişiler arasında çözülmeli. Herkesin birlikte olması gerekmiyor.

Kazan-Kazan yaşamda da gördüğünüz gibi eşit düzeyde kişiler/kurumlar arasında uygulanır. Bir oyuncağı paylaşamayan iki çocuk büyükler işe karışmazlarsa sorunlarını Kazan-Kazanla çözerler. “Birazcık sen oyna o zaman, sonra ama ben oynicam” tam bir Kazan-kazandır. Ülkeler iki tarafa da uygun gelen anlaşmalara imza atarlar. Yani Kazan-Kazan için denklik önemlidir. İşte bunun için diyorum ki, çocuğunuzu boyu, kilosu, yaşı ne olursa olsun; insan değeri, onuru, ihtiyaçları, istekleri yani ilişki içinde varoluşunun onanması açısından kendinizle eşit haklara sahip bir insan olarak görmediğiniz sürece Yön.3 e başlamayın. Yön.3 için önce sen-ben paradigmasından biz paradigmasına inanarak geçmek gerekir. Bazı anababalar insan olarak zaten kendiliğinden biz paradigmasına sahiptirler de yöntem bilmiyorlardır. Tabii onlar bu tekniği kullanmaya daha önce başlayabilirler, eğer Etkin Dinleme ve Ben Dili becerilerini biliyorlarsa.

Çocuğun çatışma çözmeye yanaşması için önce dediğim gibi sizin onun hakkını yemeyeceğinize olan güveni tam olmalı. Bunu sağlamanızın yolu Etkin Dinleme ve Ben Dilini kullanmaktır. Etkin Dinleme ile onun haklarına; ben Dili ile de kendi haklarınıza saygılı olduğunuzu gösterdikten ve çocuk buna alıştıktan sonra Kazan-Kazan uygulayabilirsiniz.

Kaybeden yok altı basamaklı bir yöntemdir:

Önceki yazımızda bir yağmurluk giyip giymeme sorununun Yön.1 ve Yön.2 ile nasıl çözüldüğünü ve sonuçlarını görmüştük. Şimdi aynı olayın Yön.3 le çözümünü ve diğerlerinden farkını görelim:

Jane: Hoşça kal baba, ben gidiyorum.
Baba: Tatlım yağmur yağıyor, yağmurluğunu giymemişsin. (Olayı tanımlamak)
Jane: Gerek yok.
Baba: Galiba çok yağıyor. Elbiselerin ıslanıp üşüteceksin diye endişeleniyorum. Çünkü ucu hepimize dokunacak. ( Ben dili ile kendisine olan etkisini anlatıyor.)
Jane: Ama yine de yağmurluğumu giymek istemiyorum.
Baba: Yağmurluğunu giymek istemiyorsun. (Etkin Dinliyor)
Jane: Evet, ondan hoşlanmıyorum.
Baba: Yağmurluğunu sevmiyorsun. (Yine E.D.)
Jane: Evet, çünkü ekoseli (E.D ile gerçek neden ortaya çıkıyor)
Baba: Ekoseli olduğu için ondan hoşlanmıyorsun öyle mi? (Bir E.D. daha)
Jane: Okulda kimse ekoseli yağmurluk giymiyor.
Baba: Farklı bir şey giyen tek kişi olmak istemiyorsun. (E.D)
Jane: İstemiyorum. Herkes tek renkli yağmurluk giyiyor. Beyaz, mavi, yeşil.
Baba: Anlıyorum. Burada bir çatışmamız var: Sen ekoseli olduğu için yağmurluğunu giymek istemiyorsun, ben de üşütüp hastalanacaksın diye endişe ediyorum. Perişan olacak elbiselerin için de temizlik parası vermek istemiyorum. İkimizin de kabul edebileceği bir çözüm düşünebilir misin? Bu sorunu ikimizi de mutlu edecek şekilde nasıl çözebiliriz? (Çatışmanın tanımını yapıyor, E.D ile çocuğunu anladığını ona gösteriyor. Ben Dili ile kendi ihtiyacından ödün vermeyeceğini söylüyor ve çözüm önermeden çocuğunun düşünmesini sağlamak için topu kızına atıyor)
Jane: (Duraklıyor) Annemin pardösüsünü ödünç alabilir miyim?
Baba: O nasıl?
Jane: Beyaz.
Baba: Annen onu giymene izin verir mi acaba? (Annene sor diyerek ne yapması gerektiğini söylemiyor. Düşünmesini sağlıyor.)
Jane: Sorarım. (Birkaç dakika sonra pardesüyü giymiş olarak döner. Kolları çok uzun olduğu için kıvırmıştır.) Annem olur dedi.
Baba: Beğendin mi?
Jane: Evet güzel.
Baba: Bu senin ıslanmanı önler. Bu çözümden memnunsun, ben de memnunum. (Kazan-Kazan)
Jane: Peki hoşça kal.
Baba: Güle güle tatlım iyi dersler.

Burada ne oldu? Baba bir çözüm bulup bunu dayatmadı. Çocuk da bu nedenle inatlaşma gereği duymadı. Birbirlerinin istek ve duygularına saygı gösterdiler ve ikisine de uygun gelecek bir çözüme karar verdiler. İkisi de ihtiyaçlarını gidermiş oldu.

Bunu bir seminerimde okumuştum. Bir baba şunu demişti: ” Eee n’oldu şimdi? Baba kazanmadı ki, çocuğun isteğine peki dedi. Çocuk kazandı.” Bu yaklaşım Kazan-Kaybet yaklaşımıdır. Benim çözümüm kabul edilecek dendiğinde bu zaten Kazan-Kazan olamaz.

Yön.3, iki kişi arasındaki biricik ilişkinin biricik sorununun onlara özgü çözümüdür. Çözümün kimden geldiği önemli değildir. Önemli olan o çözümün iki tarafın da ihtiyaçlarına yanıt vermesi ve onları mutlu etmesidir. Bu ilişkide çözüm anneden alınan pardesü idi. Başka bir ailede şemsiye, bir diğerinde babanın arabayla götürmesi de olabilirdi. Gordon öğretisinin güzelliği burada. Klişeler yok.

Yine aynı seminerde bir anne de şunu söylemişti: ” Ben olsaydım o baba yerinde bunu kabul etmezdim. Okula gidince palyaço gibi görüneceği için arkadaşları onunla alay edecekler ve üzülecek. Babası olarak bunu çocuğuna hatırlatmalıydı.”

Acaba? Çocuk eğitiminde ” sonuçtan yararlanmak” diye bir şey vardır. Diyelim ki Jane mutlu mutlu beyaz pardesü ile okula gittiğinde arkadaşları etekleri ve kolları uzun pardesüsünü görünce birbirlerine bakıp gülümsediler ve Jane de bunu gördü. Alay edildiğini anladı. O zaman şöyle düşünmesi olasıdır: “Ekoseli yağmurluğumu giydiğimde kimse bana böyle bakmamıştı. Belki de yarın kendi yağmurluğumu giysem daha iyi olacak.”

Çocuklar davranışlarının doğal sonuçlarından ders almak için özgür bırakılmalı, kendine ve başkasına zarar vermediği sürece.

Sevgili anne ve babalar sonraki yazıda altı basamaklı Yön.3 ün nasıl uygulandığı ile ilgili yukarıda verdiğim örneklerden birini kullanarak konuyu işlemeyi sürdüreceğiz.

Sevgilerimle.

(Birsen Özkan yazılarından metin ya da resimlerden alıntı yaparken lütfen yazarın adını belirtiniz. Kaynak göstermeden alıntı yapmak 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına göre suçtur.)

Bunlar da hoşunuza gidebilir...