95 yıl önce bugünlerde, Nisan'ın 25'inde hangi büyük olay başladı desem aklınıza ne gelir? 25 Nisan 1915'te yani.
Bu siteye girdiğinize göre çocuk büyütmenin, bir insan yetiştirmenin ne zor bir şey olduğunu biliyorsunuz.
95 yıl önce bugünlerde hepsi bir ananın biricik evladı olan 20'lik delikanlıların 5-10 mt. toprak parçasını birbirinden almak için aylarca birbirini öldürdüğü Çanakkale kara savaşları başladı.
Nedense hep 18 Martlarda 18 Mart 1915 Deniz zaferi anılır ve sanki o gün zafer kazanılmış bitmiş gibi bir hava eser .. Halbuki denizden geçme ümidini kesen düşmanın Gelibolu'ya karadan saldırmasıyla başlayan iç yakıcı ve zorlu bir süreç başlamış 25 Nisan’da. Askerimiz 8,5 ay boyunca karada savunma mücadelesi vermiş, düşmana geçit vermemiş ama neler yaşanmış neler, ne canlar gitmiş nasıl gitmiş bir bilsek.. Zafer demeye bin şahit ister.
Düşmanın muazzam silah ve asker üstünlüğüne rağmen, Gelibolu arazisinin engebeliği, askerimizin etten duvar örüşü ve daha bir çok sebep yüzünden düşmanın ilerleme ihtimalinin çok düşük olduğunu tarih kitapları söylüyor.. Buna rağmen büyük devletlerin ve özellikle İngiliz General Hamilton’un hırsı geri dönüp gitmeyi gururuna yedirene kadar savaş 8,5 ay devam ediyor. Komutanların emirlerini dinleyerek ölüme giden binlerce yavru delikanlı asker, annelerinden ve sevdiklerinden uzakta toprağa düşüyor..
Bizim askerlerimiz ne güzel ki, vatan koruma gibi kutsal bir görev ve şehit olma gibi eşsiz bir makamın sevdasıyla çarpıştılar. İngiliz Fransız gibi yabancı askerlerse, savaşın sonunu görebildikleri halde bir türlü terk edemedikleri Gelibolu yarımadasında “ölmeden mezara koydular beni” duygusunu daha acı bir biçimde yaşaya yaşaya öldüler.
Orada ölenler, öldürülenler, olaylar hikaye gibi gelir hep insana, belki de çocukluğumuzdan beri katıldığımız anma törenleri klasikleştirildiği için kimbilir.. Geçen yıl Geliboluya gidip gördüğümde; müzelerde İngiliz askerlerinin elbise, silah ve mataralarını gördüğümde, gerçekten gelmişler, buradaymışlar dedim kendime. Siperleri, tabyaları gördüğümde, gerçekten canlarını korumaya çalışmışlar, ölmemek için ölesiye didinmişler dedim.
Hele ki olayların ayrıntısını okuduğunuzda, nasıl böyle şeyler yaşanabilmiş diye daha çok hayret ediyorsunuz. Gencecik evlatlar çoğu kez komutanların hataları yüzünden nasıl da yitip gitmiş. General Hamilton nasıl aynı bölgede doğru düzgün ilerleyemeden binlerce askeri aylarca gemilerle aynı karaya yığmış, mezara yığar gibi. Enver Paşa nasıl Liman Von Senders gibi bir Almanı ordumuzun başına geçirebilmiş, Liman Paşa nasıl taktik hatalar yapmış Allahım… İnanılmaz geliyor insana..
Tarihsel olayları anlatmadan bu duygularım size garip gelecektir, ama orada yaşananları burada anlatmak mümkün değil. İlk olarak Gallipoli filmini izlemenizi ve kara savaşlarını anlatan bir kitap okumanızı önerebilirim.
Olan olmuş, yıllar geçmiş olsa da o yıllara dönüp bakmak, anne yüreğimize ne kadar şanslı olduğumuz ferahlığını yaşatır size. Ne kadar şükredilesi hayatlar yaşadığımızı da. Çanakkale’de ölen askerlerin annelerin düşünüyorum hep, çoğu cesedini bile göremediği evladının geri dönüşünü hayatı boyunca beklemiştir eminim.
Özellikle yabancı askerlerin hemen hepsinin ölmeden önce "anneciğim neredesin" dediklerini okumuştum.
Allah şehit askerlerimize, mükafatlarını kat kat versin, yabacı askerlere de çektikleri acılara binaen merhamet etsin. Onların da çoğu geri dönüp gitmek istedikleri halde, ne için savaştıklarını bilmedikleri halde savaşmışlar durmuşlar.
Okuduğum Ateşe Koşanlar kitabından bir parçayı paylaşıyorum. 19 Mayıs 1915 tarihi Osmanlı tarafı için çok talihsiz bir günmüş (Bu olaya rağmen 19 Mayıs gününün nasıl bayram olarak kutlandığına da hayret etmemek elde değil):
En üstteki yazı resmi: Çanakkale'de Bayram Namazı