Bildiğiniz gibi ‘Çocukta Dış Disiplin mi, İç Disiplin mi?’ adlı kitabı Büşra’nın Notları kategorisinde ayrıntılı işlemeye çalışıyorum. O kitap üzerine ayrıntılı yazılar devam ederken, okuduğum diğer kitaplardan da önemli bulup altını çizdiğim kısımları, kendimden bir ekleme yapmadan aynen paylaşmaya karar verdim. Bu paylaşımları ‘Kısa Kısa Notlar’ adlı yeni açtığım kategoride bulabilirsiniz.
İlk olarak sonlarına yaklaştığım ‘Anne Faktörü’ isimli kitabın ilk yarısından altını çizdiğim cümleleri paylaşıyorum. Kitap aslında çocuk eğitimiyle ilgili değil; çocukluğunda annesiyle yaşadığı sorun ve acıların yetişkinlerin hayatına etkisini anlatan ve çözümler sunan bir kitap. Ancak çocuk eğitimi ile ilgili olarak kullanılabilecek bir çok bilgi de içeriyor, işte onlardan bazıları:
* Yanında kendimiz olabileceğimiz bir kişiye gereksinim duyarız. İçimizde barındıracağımız, her hücremize işleyecek anlayış ve kabule gereksinimimiz var. İyi bir anne böyle yapar. Olumsuzu dinler ve kabul eder; çocuğunun acı altında ezilmemesine yardım eder. Çocuğunun kusurlarından rahatsız olmaz. Çocuk annesinin rahatlığını kendi kişiliğinde yansıtır ve o da kusurlardan rahatsız olmaz. Kabul çocukla bütünleşir.
* Dürüst kişiler kusursuz değildir, ama söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutar.
* Çocuğun duyguları doğaldır ve güçlüdür. Nasıl davranacağı önceden kestirilemez. Size yakın ve sıcak duygular besleyen çocuk bir dakika sonra gözyaşları içinde bağırıp çağırarak size meydan okuyabilir. Bu duyguları daha sakin ifade ettiği anlara pek sık rastlanmaz. Örneğin, bir çocuk
– kaygılanmaz, paniğe kapılır
– yalnızlık hissetmez, yaşama sımsıkı saırlır
– sinirlenmez, öfkeden kudurur
– üzülmez depresyona girer
* Çocuk büyüdükçe annesinin dışındaki şeylerle de ilgilenmeye başlayacaktır. Bunlar başka insanlar, arkadaşlar, çatışmalar, okuldaki başarı veya başarısızlıklar gibi şeylerdir. Anne bu duyguların merkezi olmayabilir, ama bu duyguları herkesten çok alan kişidir.
Duyguların eğitimi işte burada sahneye çıkar. Bu ilkel ve yoğun duygular annesini olduğu kadar çocuğu da korkutur; çünkü denetlenemez, o kadar güçlüdür ki, çocuk kendisine zarar vereceğinden veya annesini kıracağından korkar. Çocuğun duyguları yoktur, o baştan ayağa duygudur.
Burada annenin görevi ne yapması gerektiğini iyi bilerek çocuğun bu duygularını olgunlaştırmasına yardımcı olmaktır. Anne çocuğun başaramadığını başarmalıdır. Eğitim işte budur. Çocuğun taşıyamadığı duyguları anlayıp kabul eder ve onları değiştirmeye kalkmadan kendinde saklar. Daha sonra çocuğu bunaltmadan onun sindirebileceği biçimde ona geri verir. Böylece, çocuk yeteri kadar olgunlaşıp duygularının sorumluluğunu almaya hazırlanır.
* Kendi kendine konuşma duyguları eğitmenin önde gelen bir yoludur.
* Çocukluğun ilk dönemlerinde ve daha sonra yeniden yeni yetmelikte, çocuk ‘irade’ dediğimiz şeyi algılamaya başlar. Atılgan çocuklar, ‘inatçı’ olarak etiketlenir. Bazıları daha çekingendir. Ama herkesin ‘iradesi’, kendini ortaya koyma ve ilişki içinde ayrı bir birey olma dürtüsü vardır.
Bu dürtü bizim kendi kendimizi yönlendirme becerimizdir. Kendimiz ortaya koyduğumuz zaman, girişimcilik ruhumuzu ve amaçlarımız ve isteklerimiz doğrultusundan ilerleme yeteneğimizi yani niyetimizi geliştiririz.
Bu dürtünün içinde çocuğun kalıtımla getirdiği bir bağımsızlık ve birey olma isteği bulunur. Kendisini ilişkide olduğu kişilerden ayırır. Önceleri ben diyerek, sonra oyun parkına kendi kendine giderek, daha sonra okulda ve toplum içinde ayrı bir yaşam oluşturarak birey olmak için annesinden uzaklaşır.
Tüm bu serüven boyunca çocuk ‘hayır, şimdi seninle olmak istemiyorum. Bunu kendim yapmak istiyorum’ demesini öğrenir. Ya da ‘şunu istiyorum. Bunu yapacağım.’ diye isteklerini ortaya koyar. Anneyle ‘biz’i oluşturdukları dünyanın dışındaki bir dünyayı kavramak için çabalamaktadır. Bu ‘biz’ değil ‘ben’ uğraşıdır.
Çocuktaki bu dürtü bazı anneleri çok şaşırtabilir. Bunu kötü bir şey olarak görebilirler. ‘onların inatlarını kırmalısın’ türünde sözleri işittiğimiz olur.
Hepimizin iradesi vardır. İradesiz yaşamak hiç yaşamamakla eşdeğerdir. Çocuğun amaçlarına ulaşabilmesi ve başkalarının kötü niyetlerinden kurtulabilmesi için iradesi olmalıdır. İradesi yoksa, kişi de olmaz.
Eğer anne, çocuğunun kendine özgü bir yaşamı olmasına, belirli sınırlar içinde kendisinden ayrılmasına ve uzaklaşmasına izin veremiyorsa, çocuk ya kırılır ya da annesiyle arasında birinden biri kazanıncaya kadar bir çatışma yaşanır.
* Çocuk belli parametreler içinde giyeceği elbise, birlikte olacağı arkadaş ve yiyecekleriyle ilgili kendi seçimlerini yapmak için özgür olmalıdır. Kendisini ifade etmek için sınırlara gerek duyar, ama bu sınırlar içinde özgürlük ister. Çıplaklık onaylanmaz, ama elbisesi mavi ya da pembe olabilir- bu onun seçimidir. Arkadaşının doğum günü partisine eşofmanıyla gidemez, ama hangi elbiseyi giyeceğine ya da saçlarını nasıl tarayacağına kendisi karar verebilir.
Buradaki püf noktası toplumun, yasarların, kendi kültürümüzün, güvenliğimizin, ahlak ve birey olma özgürlüğünün sınırları arasındaki dengeyi sürdürmektir. Sınırları koyma görevi verilmiş annenin işi çok zordur. Sınırlar koyduğu gibi özgürlüğe de izin verir. Ne var ki, kendisinden farklı olmasına izin vermeyen sınırlar koymamaya özen göstermelidir.
* Ana babaların bazıları, çocuklarını onlardan parasal desteklerini çekerek, onları önemsemeyerek ve cesaretlerini kırarak cezalandırırlar. Yöntemler farklı olabilir ama ileti çok açıktır. ‘Benim ve isteklerimin bir uzantısı olduğun sürece seni severim. Olmazsan sevmem’ bu yanlıştır.
* Çocuğun iradesi kırılmamalı, disipline sokulmalıdır. Disiplin, kabahat işleyen kişiyi kızdıran cezadan farklıdır. Disipline sokmak değerleri ve sınırları öğretmek, sonra da bunlara karşı gelindiğinde gerekeni yapmaktır.
Bu işlem doğru uygulanırsa, çocuk kaybettiği şey için acı çeker ama, yaşadıklarından da bir şeyler öğrenir. Kurala uymazsa, kayba uğrar. Disiplinin amacı, çocuğa yanlış davrandığı ya da bir değeri çiğnediği zaman üzüleceğini öğretmektir.
* Bir anne çocuğuna gerektiğinde ‘hayır’ diyebilirse, çocuk da kendisine hayır demeyi öğrenir ve başkalarının sınırlarına saygı gösterme duygusu gelişir. Böylece, çocuğun ‘özdenetim’ denilen kişiliğinin çekirdeği biçimlenir. Amaçları ve değerleriyle ilgili seçimlerini usulüne uygun yapabilir ve denetleyemediği içgüdüleriyle baş edebilir.
* Bazı anneler çocuklarının gözünde kötü görünmemek için sınırlar koymada zorlanırlar. Sıkı disiplin yanlısı görünmekten rahatsız olurlar ve bu işi babaya bırakırlar. Çocuğun ilişki değerlerini öğrenmesi açısından annenin çocuğunu disipline etmesi çok önemlidir. Anne çiğnenip geçilecek bir kişiyse, çocuk sevgi duyacağı kişilere hiçbir zaman saygı duymaz.
* Kim olmadığımızı öğreninceye kadar, kim olduğumuzu bilemeyiz. Bu nedenle çocuklar önce ‘hayır’ deme sürecinden geçerler.
* İyi bir anne çocuğunun zayıflıklarının neler olduğunu bilir. Gereksinimlerini ve zayıflıklarını anlar ve onları hoş karşılar. Zayıf olmasını sorun yapmaz. Çocuklar, annelerinin zayıflıklarını sorun yapmadıklarını gördükçe, daha güçlenir ve olgunlaşırlar.
* Çocuklar büyüdükçe, yaşamın olumlu ve olumsuzlukları arasındaki farkı görmeye başlar. Bir şeylerden nefret etmeyi, farklı olmayı, bazen de bir şeylere karşı olmayı öğrenirler. Bu, ayırt etmeyi, değerleri netleştirmeyi, kötünün karşısında ve iyinin yanında olmayı öğrenmenin bir işaretidir. Bunları öğrenirken, kereviz yemekten yatmaya gitmeye kadar her şeye karşı olumsuz olurlar.
* Çocukların çoğu yalnızca çok başarılı oldukları zaman sevildiklerini hissederler. Başka bir deyişle anne, çocuk başarılı olduğu zaman yaşadığını hisseder. Gözleri parlar, daha canlanır ve çocuğa yakınlaşır ve onunla ilgilenir. Çocuk mutluluktan kendinden geçer. Ama sonra, başka bir olayda başarı göstermeyince, annenin dikkatini çekmesi zordur.
Çocuklar özel olmadıkları zamanlarda bile özel olduklarını bilmek ihtiyacındadırlar. Her çocuk başarısız olur ya da her şeyi en iyi biçimde yapamaz. Bunun nedeni, çaba göstermemesi, yeteneksizliği ve şanssızlığı olduğu gibi hepsinin bir karışımı da olabilir. Başarılı oldukları zaman annelerinin kendileri için mutlu olduğunu bilmek ihtiyacındadırlar, ama başarılı olsalar da olmasalar da annelerinin sevgisinin sürekli olduğunu da bilmeye gereksinimleri vardır.
* Alıntılar ‘Anne Faktörü’ isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık