KÜTÜPHANE

Annenin ruh halleri

Annelikle ilgili bir kitabı daha anlatma vakti geldi. Annenin Ruh Halleri kitabı nasıldı merak edenler epey çok.

Nasıldı? Herşeyden önce kafamdaki çok soruyu aydınlatan bir kitaptı. İyi ki okumuşum dediklerimden biriydi. Fakat üslubu ne bileyim biraz bana göre değildi galiba. Anlatacağım aşağıda.

Her kitap farklıdır. Kimisi yazarının bakış açısıyla farklıdır. Kimi içeriğindeki zenginlikle. Kimi de başka başka özellikleriyle. Kimi verdiği duygularla.

Annenin Ruh Halleri’ni okuduktan sonra iyi hissediyorsunuz. Ortalarda bir anneyim işte diyorsunuz. Yazar annelere bir neşter daha atan bir uzman edasıyla yaklaşmamış. Anlamaya çalışmış.

Yapmanız gerekenler listesi sunmuyor. Ama ben bunları yapamıyorum ki deyip kalmıyorsunuz. Eksik hissetmiyorsunuz. Tavsiye ve çözümler yeri geldikçe geçiyor.

Tavsiyeler değil tespitler yoğundu. Evet tespit doğru bir kelime oldu sanırım. Mesela günümüz anneliği neden bu kadar zor, ilgili çok tespitler vardı. Ki bunlar benim çok işime yaradı.

Ve ‘anne neler yaşar ve neler hisseder’ tanıtımı yapılmıştı adeta. Burası da çok güzeldi. Duygular tek tek detaylı işlenmiş. Bu bakımdan babalar okumalı kesinlikle. Aile bakanlığından görevliler okumalı. Hani dert ne ki bilsinler ona göre proje geliştirsinler. Ve anne olmaya hazırlananlar okumalı.

Fakat üslupla ilgili, beklediğimden çok farklı bir tablo vardı. Bir rapor okuyormuşum gibi bir hisse kapıldım bazen. ‘Annelik şu aşamalardan geçer, şöyle duygular hissedilir.’ şeklinde genellemeler vardı. Gerçi kitabın başında genelleme konusuyla ilgili bir not vardı ama yine de fazla geldi bana. Yazarın kendi duygu ve gözlemleri de, kendi ağzından ara ara katılabilirdi belki. Buysa sadece sonsöz kısmında vardı. Bu da ufak bir geri bildirim olsun bizden.

Her kitapta şunu yaparım. Kapağını kapatıp kaldırmadan önce kendime sorarım. Bu kitaptan bana ne kaldı. Benim için neyi değiştirdi?

Annenin Ruh Halleri kitabı için belki hepsini saymam zor. Çok ana ve temel olarak aklıma gelenler:

– Annelik bu zamanda neden bu kadar zor onu anlamışım. En başta şehir hayatından dolayı. Şehir hayatında her nüfus masraf demekmiş. Yük demek emek demekmiş. Adım atsan paraymış. Ama köyde öyle değilmiş. Her çocuk aileye bir yük değil iş gücüne yardımcı olarak görülürmüş.

Sonra şehir hayatında yalnızlık varmış. Köyde çocuğun büyümesi tek annenin sırtında değilmiş. Komşuda, akrabada, tarlada, bahçede orada burada büyürmüş.

Sonra köydeki kadın eşyaya hizmet köleliğini de tatmamış. Kendini üretmiyor gibi hissetmezmiş. Bir işe yaramıyorum ben duygusundan da bihabermiş. Fakat şehirdeki anne hep alırken buluyormuş kendini. Hep birşeyleri bitiriyormuş. En zahir üretimi yemek yapmakmış. Onun için bile ne çok şey alması gerekiyormuş marketten. Almak için para lazımmış. Para için daha çok çalışmak lazımmış. Daha çok çalışmak da üretmeye değil, almaya yarıyormuş.

Konuyla ilgili altını çizdiğim bir bölüm:

‘En tehlikeli grupta yer alan anneler ise toplumun dayatmasıyla tüketim hazzını, üretim hazzının yerine koymuş olan anneler. Tüketimin hazzı o kadar az ve anlamsız ki, kısa sürede yok oluyor ve kişiyi yeniden tüketmeye, daha çok almaya itiyor. Tüketimde haz var ama hayata anlam katma yok. Yani hiç bir zaman üretimin yerini tutamıyor.’

– Annelik neden eskiden bu kadar kafaya takılan bir şey değilmiş. Onu anlamışım bir de. Annelik doğalmış o zamanlar. Herşeyiyle. Doğum doğalmış, tıbbî bir olay değilmiş.

Çocuğunu elbette çok seviyormuşsun. Çok fedakarlık bile yapıyormuşsun ama hayatın çocuk etrafında dönmüyormuş. Çocuk senin hayatını ele geçirmiş gibi falan değilmiş.

Şimdi her çocukla gelen masraflar, kaygılar emekler o kadar aşırıymış ki. Eskinin kimbilir kaçla çarpılmış hali gibiymiş. Çocuğuna kızıp bağırman da doğalmış o zamanlar. Suçluluk bu kadar değilmiş. Ya da burada kızmalıyım galiba diye niyet ederek yapay bağırmaların da olmuyormuş.

Evet o zamanlar da eksik olan şeyler çok varmış. Çocukları anlamak diye bir kavram yokmuş. Babalar çocuklarını herkesin yanında sevmezlermiş. Ama bir şeyleri iyi yapacağız diye doğallığımızı kaybetmişiz galiba.

Bir şey yapmadan önce seksen kere düşünür yine de yaptığımızdan mutmain olamaz olmuşuz. Bir de uzmanlar çıkmış başımıza. Allah onları başımızdan eksik etmesin ama çok da kafamızı karıştırmışlar yani.

Vel hasılı kelam: Hayat değişmiş, şehir hayatına inkılab etmiş. İnsanların yaptıkları ve yapmak zorunda oldukları şeyler değişmiş. Buna bağlı olarak bakış açıları değişmiş. Üretim ve tüketim anlayışımız değişmiş.

Sonra zaman değişmiş, teknoloji değişmiş. Sosyal medya çıkmış. Her mecradan bir şekilde seslerini duyduğumuz psikologlar çıkmış derken… Daha garip birşey olmuş annelik. Daha çok yoran. Daha çok kaygı veren.

Benim için bu soruların cevabını almanın şöyle bir sonucu oldu. Bir kez daha anlamış oldum ki, sorun bende değilmiş. Ben sorunsuzum anlamına gelmiyor elbette bu.

Fakat herkes için asıl sorun,  galiba değişen hayatın ve şartların ta kendisiymiş.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...