Genel

Özür Bakışlarımızda, Engeller Düşüncelerimizde

“Özür bakışlarımızda, engeller düşüncelerimizde” cümlesi radyoda dinlediğim özürlüler ile ilgili bir programın fragmanında geçiyor.

5 dk. önce bir televizyon programında izlediklerimden sonra aklıma geldi bu cümle. Ne kadar da doğru bir cümleymiş dedim.

Televizyon programda down sendromlu bir kız sahibi olan anne ve kızıyla röportaj yapıyor birisi. Anneye sorular soruyor, cevaplar alıyor. Sabrına ve pozitif bakış açısına hayran olduğum bu annenin aklımda kalan bazı cümlelerini aklımda kaldığı şekliyle henüz tazeyken aktarmak istiyorum.

Anne ümitsizliğe düşmemiş, çocuğuyla elinden geleni en iyisini derler ya, sevgiyle ve kabulle ilgilenmiş. Şu an 23 yaşında olan down sendromlu kızı Nil, bizim gibi olmasa da konuşuyor. Bazı sosyal faaliyetlere katılıyor. Kendi ihtiyaçlarını kimseye gerek kalmadan karşılıyor.

Hatta fiziksel bazı şeyler hariç sezgileri ve duyguları biz yetişkin insanlar kadar güçlü görünüyordu diyebilirim. En çok dikkatimi çeken şey bu oldu.

İşte annenin bazı cümleleri:
 
“Yılmadım, çocuğumu kabullendim. Türkiye’de o yıllarda doktorlar down sendromunun ne olduğunu bile bilmiyorlardı. 6 ayda bir Almanya’ya gittik. Kaslarını geliştirmesi için egzersiz yaptık doktorun direktiflerine göre. 16 aylıkken bireysel eğitime başladık. Dili sarkmasın diye, algıları gelişsin diye vs.”

“Herkeste bu çocuktan bir şey olmaz, egzersizlerle bir yere varamazsın düşüncesi vardı. Yaptıkların bir işe yaramaz mesajı veriyorlardı.”

“Çocuk doğar doğmaz herkes bunalıma girmişti, inanılmaz üzüntülüydü bütün aile. Eşim de aynı durumdaydı. Çocukla ilgilenirken bir de onları teselli etmek bana düşerdi.”

Hayatımda hep o vardı, onu hayatımdan hiç çıkarmak istemedim. Gezdim tozdum da,  içime kapanmadım. Ama hep onunla birlikte, onunla birlikte mutlu olmaya çalıştım ve oldum.

“İnsanlar çok bakarlardı, çocuk da bundan rahatsız olurdu, ben de. “aaa, çocuğa bak” Acıyanlar, zavallı gibi bakanlar.”

“İnsanların bu çocuktan bir şey olmaz düşüncesiyle çok mücadele ettim. Kendimi bırakmadım.”

“Çocuğumu hiçbir zaman saklamadım, ondan utanmadım. Kimsenin suçu değil, Allah böyle yaratmış, en iyi şekilde değerlendirmek lazım diye düşündüm. Mutlu olmaya çalışmak lazım diye düşündüm.”

“14-15 yaşına kadar inanılmaz zordu, çok zor günler geçirdik. Sokaktaki bir taş yürümede sorundu, 15 yaşına kadar kendini ifade edemedi. Kardeşi doğunca kıskançlık da bize çok zor günler yaşattı.

Ama ondan sonra inanılmaz keyif veren, bizi mutlu eden bir çocuk haline geldi. Şu an etrafına acaip pozitif enerji yayan, bizi neşelendiren abartısız neredeyse hiçbir eksisi olmayan bir çocuk. Onunla çok mutluyuz. Zor günler geride kaldı, ve gerçekten çabalarımıza değdi.”

“Aynı durumda olan annelere mesajınız nedir?”

“Kendilerini bırakmasınlar. Bu çocuktan hiçbir şey olmaz, bu çocuk hiçbir işe yaramaz diyenlere aldırmasınlar. Mücadele etsinler. Çocuklarıyla mutlu olmaya çalışsınlar. Bunlarla bir yere varamazsın diyenlere inanmasınlar.”

Kızı Nil, “benim annem canım annem" şarkısını ve "bu dünyadaki— en mutlu insan” şarkılarını söyledi, ara sıra annesini yanağını seviyor ve sıkıyordu röportaj esnasında. Annesini ne kadar sevdiğini sürekli izhar ediyordu davranışlarıyla.

Çoğumuzun özürlü çocukları yok belki. Ama çocuğun bazı kusurlarına bakıp, senden bir şey olmaz deriz ya bazılarımız, o cümleler aklıma geldi şimdi. Ve az önce izlediklerimi sizlere de aktarmak istedim. Her ne kadar aynısı olmasa da, o sevgi dolu annenin bakışlarını ve sevgi dolmuş çocuğun bakışlarını gösteremesem de..

 

 

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...