Posta kutuma gelen bir bildiride, CNR’daki Anne Bebek ve Çocuk Fuarı’nda gerçekleşen “Çocuk güvenliğinde oto koltuğunun yeri” isimli panelle ilgili kısa bilgi verilmiş. Aslında bilgilerin çoğu tanıtılan çocuk koltuğu markasının reklamından ibaret ya neyse 🙂
İçeriğe değinmemiş olsalar da, benim hayatımda, panelin trafik kazaları ve güvenlik ile ilgili içeriğini doldurabilecek tecrübeler var malesef. 6 yaşındayken trafik kazasında babasını ebediyete göndermiş bir çocuğum.
Bu panel ile “Yarım kalan hayatlar” projesine katkıda bulunuldu kısmını okurken, acaba babam ölmemiş olsa nasıl bir hayatımız olurdu şeklinde bir sayfa hayatın bambaşka bir sayfası gibi gözümün önünden geçti. Zaten trafik kazalarıyla ilgili ne zaman bir haber okusam gözümün önünden geçer. Hüzünlendim.
Sonra “Kadere iman eden kederlerden emin olur” sırrını hatırlayıp, herşeyin bir düzen içinde işlediğini ve benim babamın vefatının da düzenin bir karesi olduğunu düşündüm.
Sonuçta her insanın ölüm vaktinin, anne karnından doğduğu anda belirli olduğuna iman ediyoruz. Yoksa olayları, sahibi olmayan tesadüfi zincirler gibi görseydik, kalp ve ruhun çektiği azaptan kurtulamazdık. Bizim ailemizin bir ferdini, kör bir tesadüf aldı götürdü işte öyle anlamsız bir şekilde zannederdik.
Çok şükür ki, gözümüz önündeki muazzam eserlerinde, baharda gönderdiği meyvelerde, anne karnında ruh üflediği bebeklerde, canlılar alemindeki adına “bilim” denen müthiş düzenin sağlamlığında, görüyoruz ki, bu dünyada karışıklık ve tesadüfe yer bırakmadığını açık açık gösteren bir Yaratıcımız var.
Hiç mümkün mü ki, ölümler tesadüf olsun.
Elbette olamaz. Elbette herşey gibi, ölümler de bir nizam, düzen ve takdir ile oluyor.
Gelgelelim kaderle ilgili tüm bu duygular düşünceler, olayların vukuundan sonra, benim örneğimde acı bir trafik kazasının sonrasında tefekkür edilecek şeyler itikadımıza göre. Öncesinde değil.
Zaten olayın vukuundan önce, mesela bir arabada çocuğa ya da kendimize emniyet kemeri takmamayı adet haline getirmek için; “Canım bu dünyada tesadüfe yer yok, başımıza ne gelecekse gelir, olacağı varsa olur” gibi saçma sapan bir inanışa kimin vicdanı onay verebilir ki? Veren varsa beri gelsin.
……………………………..
Kader, insanın mesuliyetten kurtulmak için, tedbir almak zoruna gittiği için “olacağı varsa olur” demesi olsaydı, yaptıklarımızdan hesaba çekilme diye büyük bir vurgu olmazdı inancımızda. Herkes suçu kadere atar, işin içinden sıyrılırdı.
Olay olduktan sonra, olayda suçu olmayan insanın teselli sığınağıdır kader. Yoksa Başbakan’ın yaptığı gibi, ölen maden işçilerinin kaderiydi ölüm demek, olayda sorumluluğu olan kimsenin suçu üstünden atması gibi oldukça nahoş bir yaklaşım oluyor.
…………………………….
Suçu olan insan kader diyemez mi yani, başkası için kader olan onun için kader değil mi? diye bir soru akla gelebilir burada.
Onun için de kader elbette, ama onun bu olaydaki kaderi suçlu durumunda olmaksa, ona düşen daha çok bununla ilgilenmesi. Bu olayda işçilerin kaderi ölümse, benim kaderim de onların ölümüyle ilgili suçlu olmakmış diye kendi kaderini görmesi lazım. Hatasını düzeltmeye çalışıp bir yandan Yaratıcı’dan af dileyecek.
Neyse..
Aslında yazıya başlık atarken kader mevzusuna gireceğim hiç aklıma gelmemişti. Madem konu önemli ve herkesin kalbinde ihtiyaç var devam edeyim dedim, aklıma gelenleri kesmedim.
Çocukların ve kendimizin oto güvenliğimiz hakkında bir kaç cümle diyecektim:
– Aciz çocuğa şefkat etmek ne demek? Onu gerçekten düşünmek?
Bir süredir bizde araba yok. Varken oto koltuğu kullanıyorduk tabi, şimdilik uzağız.
Başkasının arabasına ailecek bindiğimizde kemer takmak için aranmaya başladığımda genelde muhabbetler şöyle oluyor.
– Kemer takarsan yol boyunca sıkar çocuğu, rahat edemez.
Dur dur dur sen dur orda bir. Ben çocuğa kemer takarak eziyet etmiş oluyorum, çocuğu düşünmüyorum. Sen iyiliğini mi düşünüyorsun? (İç konuşmalar tabi bunlar)
Aa a? aaaa aaaaaaaaaaa şeklinde kalınır.
Bir de işin ilginci, yol kısaysa zaten çok kısa şimdi varırız. Uzunsa, yol çok uzun, o kadar saat çocuğu bağlı mı tutacaksın oluyor.
Var mı bunun bir dakikası, yol ne kadar sürecekse emniyet kemeri takabilirim acabaa?
Sonra çocuğa birşey olursa, şu olursa bu olursa gibi düşüncelerle kafayı sıyırmış evhamlı anne etiketini yemeyi umursamayıp, kararlı bir şekilde emniyet kemeri takmış oluyorum.
Bizim sülalede bir laf vardır. “Olduktan sonra hiç kıymeti yok” diye.
Olduktan sonra, kemer takmak ne kadar önemliymiş anlarsın ama.. Olduktan sonra, bir baba bir çocuğun hayatından çıktıktan, ya da bir çocuk bir ailenin hayatından çıktıktan sonra pek bir kıymeti kalmaz.
“Bu kadar yıldır trafikteyiz işte olmadı birşey” , olmayacağının garantisi olmadığı halde niye öyleymiş gibi gaaayet rahat bir şekilde telaffuz edilir. Anlayabilmiş değilim.
Bakıyorum ailesinde trafik kazasıyla ilgili deneyim yaşamamış, bir yakınını kaybetmemiş olanlar daha rahat oluyor. Bu bilinci bize acıların vermesi de acı.
Tabi herşeyin başı eğitim. Ehliyet verilirken çocuk oto koltuğu ya da emniyet kemeri ile ilgili doğru düzgün birşey anlatıldığını hiç hatırlamıyorum. Ehliyet almak için zorunlu bir seminer eğitim gibi sürücü kurslarıyla ve tabi katılım denetimiyle bu işe asılması lazım devletin.
Anaokullarında bile çocuklara o haftası, bu haftası bir sürü şey öğretilip bilinç veriliyor. Emniyet kemeri ve oto koltuğunun okul eğitiminde de pek yeri yok.
Bu yazıdan sonra bir adım atmak isterseniz, ailenizle birlikte şu videoları izleyebilirsiniz.
https://www.annenotlari.com/oku/7428/hayatla-kucaklasmak
https://www.annenotlari.com/oku/7389/arka-koltuktaki-cocuklara-emniyet-kemeri-takalim