Genel

Babanın Etkisi Başka

Yıllar önce, ‘Ailede annenin pozisyonu ve yeri daha çok şefkat etmek şeklinde, babanınki de otoriteye ihtiyaç olan yerde sertlik ve kararlılık göstermek şeklinde olmalı.’ benzeri bir cümle duymuştum.

Tam böyle değildi ama anlam olarak böyle birşeydi. Galiba Adem Güneş’in cümlesiydi. Anne ve babanın rollerinin farklılığından söz ediyordu.

Yok canım demiştim, zaten ben çok otoriterim, baksana otoriterliğimi yenmek için bir sürü kitap okuyorum, kafa patlatıyorum çocuk eğitimi kitaplarıyla. Yani öyle olması gerekiyorsa babada ara sıra otoriterlik rolü olsun ama benim öyle bir şeye ihtiyacım olmaz herhalde.

Gün geldi, devran döndü ‘ay beni dinlemiyorlar bu çocuklar’ diye eşime feryad ettiğim anlarda, eşim sert duruşu ve ciddiyeti ile beni çocuklarla yaşadığım sürtüşmelerden çeker kurtarır oldu.

Sert derken, çok çok itici bulduğum yapmacık dayılanma ya da kaba saba davranma tarzını kast etmiyorum.

Anneyle olan ilişkiler o kadar vıcık vıcık oluyor, gün boyu bazı şeyleri çocuğa o kadar defaatle söylüyorsunuz ki, o kadar yüz göz olmamış, yaradılışından gelen duruşu da ciddi olan babanın varlığı ‘sert’ oluveriyor işte.

Mesela, gece yatma saatleri gelmiş hadi çocuklar diyorum ama beni tınlamıyorlar. Babaları ‘ben 1-2-3 deyince herkes kalkacak, tuvalet yapıp dişini fırçalayacak, sonra da yatağa gidecek.’ şeklinde bir kalkma işareti başlattı.

Adam o sert sesiyle bir başlıyor saymaya, çocuklar ateş almış kurşun gibi görünmez bir hızla kayboluyorlar ortalıktan. Hatta biraz da eğlenceli geliyor onlara.

Bahane bulamıyorlar, ‘ya anne yaaa’ dedikleri gibi, ‘ya baba ya’ diyemiyorlar.

Yatmaya gidiş sırasında yaşadığımız krizler, bağrışmalar böylece bir süredir mazi olmuş durumda çok şükür.

Çocuklar büyüdükçe, özellikle de oğlum büyüdükçe evdeki bu “baba etkisine” daha fazla ihtiyaç duyacağımı şimdiden çok net hissediyorum.

Bazen oğlum (10 yaş) benimle, biraz saygı eksikliği içeren, biraz değişik üsluplarla konuşuyor. Eşim hemen “anneyle öyle konuşulmaz, düzgün konuş bakayım” diye uyarıyor.

Eskiden olsa, herşeyi yetiştirmeye verir, ‘çocuk anneye saygı duysa anneyle düzgün konuşur, burada suç annede’ gibi acemi çıkarımlar yapardım.

Başa gelmeden söylemesi kolay. Bu aslında anneye çok yük yüklemek oluyor. Hiç bir anne hatasız değil, ama çocuğundan laçka bir muamele görmeye layık da değil bence.

Eşim uyarınca, toparlanıyor oğlum. Ben uyarsam benimle böyle saygısızca konuşma diye, yine bizim ikili ilişkimizde sıkışıp kalmış olacağız, bana başka bir cevap verecek muhtemelen. Babası uyarınca, iş değişiyor.

Babasıyla zaten hiç bir zaman öyle konuşamaz, babası onu dinlemez ve çok kesin bir tepki gösterir üslubunu değiştirene kadar.


Bizim evdeki bu baba etkisi esasen eşimin dikkatiyle başladı. Bir akşam eşim eve geç geldiğinde, ben çocuklarla yaşadığım berbat bir kavganın etkisinde, ümitsizlik şarjına takılmış gibiydim.

Yine beni dinlemediler, yine şöyle yaptılar diye dert yandım. Uzamasın diye olayı detaylandırmıyorum. ‘Aslında bu noktaya geldiğinde kendini yıpratmak yerine, tamam artık madem dinlemiyorsunuz bırakıyorum, bu konuyu babanıza söyleyeceğim’ diyebilirdin dedi.

‘Evlerde böyle olur, anne sözünü geçiremediği yerde konuyu babaya havale eder, hatta baba böyle durumlarda günah keçisi olmaya razı olur biraz, sorun çözülsün diye ve çocukların anneyle arası bozulmasın diye’ dedi ve de.

Bunları duyunca bir yaşıma daha girdim, ben 6 yaşında yetim kalmıştım nereden bilecektim ki bir evdeki baba etkisini. Babalı bir evde işler nasıl yürür fikrim yoktu, bizde otoriteyi sağlayan hep anneydi, herşeyin üstesinden gelmeye çalışan.

Yıllardır okuduğumuz yazılarda da “Seni babana söylerim” cümlesini tehdit olarak kullanmanın olumsuz pedagojik yanlarını öğrenmiştik hep. Aman öyle yapmayalım korkusuyla babaya havale etmek nimetinden mahrum kalmış, babaların rolünü iyice yok etme tarafına kaymıştık.

Zaten bir de günümüzde günah keçisi olarak kabul edilen, herşeyden sorumlu kişi annelerdi, babalarsa o mühim para kazanma meşgalesinden sorumlu, yorgun argın eve gelen, çocukla sevimli sevimli oynayan, hoşça vakit geçiren fertlerdi. Hatta çocukla oynamak ya da ilgilenmek istemeyenleri de çoktu, çocukla oynuyorsa onun bile büyük nimetten sayıldığı evler vardı!

Demek ki bu yüzden şehirli ailelerle uğraşan terapistler ve psikologlar, kaybolan baba etkisi yüzünden erkek çocukların bile anneye benzediğini, erkek kimliğini oturtamadığını söylüyordu. Herşeyi annenin üstlendiği evlerdeki tehlikeye dikkat çekiyordu.

Eşimin sözleriyle çark etmiştim biraz, ve bir süredir yaşayarak daha iyi çark ediyorum, babaların sözü, söylemesi çok başka.

Acilen kurtulmamız lazım şu, çocuğun terbiyesinden anne sorumludur kafasından. Evet annenin etkisi çok büyük, hatta belki babanınkinden daha büyüktür. Ama babanınki de çok kritik, çok mühim, yokluğu sorunlara gebe, ve anneye eziyet.

İyi ki babalar var, insanın üzerinden büyük yük kalkıyor. Ve meğer ben otoriter filan değilmişim, minik bir çocuğa lafını geçirmek ile büyük bir çocuğa laf anlatmak arasında büyük farklar varmış.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...