Herkesin muhatabından bir beklentisi var, evet herkesin. Bir adım atmak için, bazı adımların atılmış olması şartı var sanki zihnimizde. "Sen öyle yapmadığın için ben de öyle davranmadım" deriz ya da "Ben şunu şunu yaptım, karşılık alamadım, onun için artık öyle davranmaktan vaz geçtim" şeklinde açıklarız yapmadıklarımızı. O da bizim adım atmamızdan sonra bir şeyleri başlatmayı düşünüyorsa ki çoğunlukla öyle, o zaman ne olacak? Bizi muhatabımızın başlaması gerektiğine inandıran ve bunu bekleten ne? Muhatabımızın yapacaklarına odaklandıran ne? Biz doğru yönde ve muhatabı da ölçü almadan adım atarak ve sürdürerek ilişkiyi şekillendirsek ve muhatabımızın adım atmasına da zemin hazırlasak ne kaybederiz?
Bir şeyin yapılması gerektiğini bilmek, onu önce bizim başlatmamız gerektiğini niçin düşündürmüyor? Gerekeni yapması için zihnimizi muhatabımıza niçin yönlendiriyor? Onun başlatması ve sürdürmesi bizim sorumluluğumuzu azaltmıyorsa, bilâkis bizim başlatıcı olmamız hem psikolojik, hem sosyal hem de manevi yönden bizi kazançlı çıkaracaksa, bu kazancı bile gözden çıkaracak derecede bizi başka tarafa yönlendiren ne olabilir? Sizce GURUR olabilir mi? "Niye ben?" diye bizi düşünmeden geri çeken patolojik soru dilimizden hiç düşmüyor. Yapacağımız davranışın doğru olduğunu bilmek bize yetmiyor.
İlişkileri korumak yerine kendimizi koruduğumuzu düşünerek duyguları tırmandıracak tepkisel cümleler kuruyoruz. Tepki tepkiyi çekiyor ve dozu gittikçe yükselen tartışmaları başlatıyoruz. Durumun ihtiyaç hissettirdiği kadar değilde duygularımızın yüksekliği kadar tepki verince, mantık pılını pırtısını toplayıp gidiyor. Meydan duygulara kalıyor ve onlarda ortalığı savaş alanına çeviriyor. Bir de bakıyoruz ki, kendimizi korumak adına girdiğimiz bu mücadeleden yara almış olarak çıkmışız. Çünkü; savaş her iki tarafın da kaybı demektir.
Gururun dış bükey aynasında kendisini görenler, muhatabını sorumluluk koltuğuna oturtur ve hadi başla der. Onu engelleyen gurur sanki karşısında yokmuş gibi. İyiliği ve doğru davranışı şartsız yapmaya kendini hazırlayanlar, ilşikiyi iyiye götürme kahramanı olarak kendi ellerini sıkabilirler. Sevabı kimse bekletmez ve başkasına ikram etmezken, nimet getiren külfeti ya da kısmi zorluğu hep başkasına pas atanlar, kendi gururunun ayakları altında ezilmek zorunda kalacaklardır. Beklemenin erteleyen ve engelleyen yüzünün iyilikleri yok ettiğini bilmek bile, gururu kaldırıp atmaya yetmeli değil mi? Allah' razı eden davranış ve yaklaşım biçiminin arayışı içinde olmayanlara, yaptığını şirin gösteren dinamikler zaten hep hazırda.
Gurur putunun daha devrilme vakti gelmedi mi? Daha ne zamana kadar sevdiklerimizle aramızın yakınlaşmasını engeleyecek? Sevabı kapı arkasında gün yüzüne ne zaman çıkaracağız? Allah'ın doğru davranan ve sorumluluk bilinci içinde hareket edenlere verdiği müjdeler ne zaman bizinle tanışacak? Karşımızdaki ile inatlaşıp gururlarımızı yarıştırırken ki harcadığımız enerjiyi, daha iyi bir oluşum için kullansak, ne kadar artı bir durumda olacağımızı hiç düşündük mü?
Sistem doğru davranıp doğru yaşandığında huzur ve mutluluk üretiyor. Sizce mutsuz ve huzursuz olmamızın sebeplerinden biri de gururun aklımızın ve inancımızın önüne geçmesi olamaz mı? Eğer doğruların önündeki engelleri kaldırmazsak, hakikat güneşinden mahrum kalan da yine bizler oluruz. Herkes kendi güneşinin önünden çekilirse, bütün yüzler aydınlanacaktır. Bağlayan bilgisizlikten, hür bırakan bilince hicretin nasip olması duasıyla…
Saliha Erdim
06.11.2008
* Fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/elifayse/2223889582