Normalde bugünlerde harıl harıl haftaya başlayacak olan vizelere çalışıyor olacaktım ama koronavirüs önlemleri nedeniyle tüm planlarımız farklılaştı. Bu blogda altı aydır birşeyler karalamadığımı da bugün fark ettim, o kadar olmuş mu ya diye hayret ederek.
Herşey birden değişti ve bu değişiklik bana çok iyi geldi aslında. Son zamanlarda okula ayaklarım geri geri giderek gidiyordum, şöyle biraz dinlenmek nefes almak mumla aradığım bir duyguydu. Neredeyse her dersten bir kitap özeti, bir araştırma ödevi, bir sunum çalışması artı tez çalışması artı devam zorunluluğu artı sınavlar derken otomatik pilota almış gibi yaşıyordum. Elbette dinlenmenin böyle bir virüs sebebiyle olmasını istemezdim ama en azından tam ihtiyacım olan şeyi yaşıyor olmanın verdiği bir dinginlik hali var üzerimde.
Koronavirüs gündemini bir haftadır Cüneyt Özdemir’in youtube kanalından takip ediyorum. Canlı yayınları sırasında tüm dünyada yaşayan Türklerden, bulundukları ülkedeki durumun anlık bilgilerini paylaştığı için virüsün nasıl yayıldığıyla ilgili epey bilgi sahibi oluyorsunuz. İtalya’daki durumu ve neyin es geçildiğini daha Türkiye’de çok duyulmadan öğrenmiştik. İspanya’da Barcelona’da insanlar daha bir kaç güne kadar kafelerde restoranlarda gezip eğleniyordu ki, iki günde vaka sayısı inanılmaz artı ve şu an karantina durumundalar. Bu haberleri almak olacakları biraz tahmin etmenize ve tedbir olarak oldukça önde olmanıza neden oluyor.
Bir de benim yinelememe gerek yoktur herhalde ama belki de gerek vardır, neredeyse herkes -hatta İtalya’daki Türkler- evlerinizden çıkmayın diyerek yayın yapıyor. Lütfen bugüne kadar aldıklarınızla idare edin, artık acil bir durum olmadan evden çıkmayın.
Bunu söylerken bir yandan saçmalıyor muyum zaten herkes biliyor diye düşünüyorum bir yandan da işin ucunda ölüm yokmuş gibi davrananları gördükçe ürpererek tekrar ediyorum. Virüs denilen şeyin ne kadar bulaşık bir şey olduğunu da ekim ayında etkisi evde 2 buçuk ay süren su çiçeği dolayısıyla deneyimlemiştim ve izleri hala taze. Bi geldi mi bulaşabileceği herkese bulaşmadan gitmiyor bu ufak yaratıklar.
Dış dünyada alınan tüm önlemler bir yana şimdi bizi belki de en az 2-3 aylık bir evde olma süreci bekliyor.
Eşim bir yakınının sağlık durumuyla ilgili olarak şehir dışına çıkmak durumunda kaldı bir kaç gün önce ve gitmeden önce çocuklara ‘dünya üzerinde her kötülüğün, hedefi olmayan boş insanlardan çıktığına’ dair etkileyici bir konuşma yaptı.
İnsanın meşguliyeti yoksa birilerinin kusurlarına dikkat kesilebileceği, sataşma/ kavga/ şiddet gibi davranışlara meyilli olabileceği, olur olmaz vehimler üretebileceği, küçük şeyleri büyütebileceği, bir şekilde musallat olabileceği temalarını içeriyordu konuşma özet olarak. Çevresine zarar vermeme kaygısı yaşadığında da insanın bazen kendini boş şeylerle daha çok meşgul edip kendine zarar verebileceği gerçeği de var tabi.
Nitekim Çin’de karantina bölgelerinde rekor düzeyde boşanma başvurusu olmuş, çünkü evde yapacak bir şey olmadan durup bekleyen çiftler birbirine sarmış, aile içi şiddet artmış.
Yani bugünlerde normal zamanda pek vakit ayıramadığımız uzun süren oyalayıcı meşgalelere, dalıp dalıp gidebileceğimiz, kafayı her türlü düşünceden bir süre uzaklaştıracak, başına bir oturunca 2-3 belki 5 saatimizi alacak hobilere, meşguliyetlere ya da belki ‘meydan okuma’lara su gibi ihtiyacımız olacak.
‘Dikkat’ adında bir kapasitemiz var nereye bakarsa oraya yöneliyor. Objektifi nereye yönlendirirsek oranın fotoğrafını çekmesi gibi, gözler baktığı yeri hafızaya alıyor ve orayı işlemlemeye, türlü türlü değerlendirmeye başlıyor.
Oğlum 15 yaşında, tam da geçtiğimiz hafta sonu gözünü biraz ekrandan kaldırma imkanı olsun da atölye olarak kullansın diye evin üç balkonundan birini onun için düzenlemiştim. Yazları biraz marangoz çıraklığı yapmıştı, şimdi evde mdf’yle kendince birşeyler yapıyor ayrıca hat sanatıyla ilgileniyor ve bu çalışmalar onu epey bir oyalıyor. Telefon zaten hep elinde, yeni medya ve oyunlar gençliğin hayatında bizimkinde olduğundan çok fazla bir düzeyde merkezde, ama en azından böyle meşgaleleri olunca evde olduğumuz bu süreçte gençlik enerjisini bize değil onlara yönlendirmiş oluyor. Kızım 12 yaşında benden daha iyi dikiş biliyor ve kitap okumayı çok seviyor. İlk işi koronavirüs için maske dikmek oldu. 7 yaşındaki kızım Zeynep de kendince boyama, atlama, oyuncaklarla oynama faaliyetleriyle meşgul.
Zaten küçüklerin meşgul olması nisbeten kolay da ya büyükler. Dışarıda virüs olunca insan otomatik olarak temizliğe güdüleniyor ben de evde oyalayıcı aktivite olarak kendime temizliği seçtim. Şaka şaka 🙂
Evet biraz daha temizliğe eğildiğimiz doğru ama sadece yat- kalk/ yemek/ temizlik üçgeninde boğulmak bugünlerde kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülük olur. Dikmek istediğim elbiseler var, sakin sakin bol teel almak, bazen de bir günde okuyabildiğim en fazla cüzü okumak, bir oturuşta kitap bitirme ya da yarılama meydan okumaları filan yapmak istiyorum.
Özetle, biz insanız ve ehl-i dikkatiz dostlar. Dikkatimizi neye vereceğimize dikkat etme yeteneğimiz var, bugünlerde özellikle bu yeteneği çok kullanmamız gerekecek.