Genel

İstememek Cennete Götürür


Ebu Davud, Sevban (r.a)’dan rivayet etmiştir: “Rasulullah (a.s): “Kim bana insanlardan bir şey istemeyeceğine garanti verirse, ben de ona Cennet’i garanti veririm,” buyurdu. Sevban da; “Ben garanti veriyorum, ” dedi. Gerçekten hiç kimseden bir şey istemezdi.” Nesai’nin bir rivayetinde de şöyle geçer:

“Rasulullah (a,s); “Kim bana bir şeye dair teminat verirse, ona Cennet var,” buyurdu. ” Ravi dedi ki:

“Rasulullah (a.s) sadece şunu söyledi: “İnsanlardan hiç bir şey istememek.”
………………………………………………………………………….

Ibni Mace, Sevban (r.a)’dan rivayet etmiştir: “Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:

“Kim benim için bir şeyi gönül hoşluğuyla kabul ederse, ben de onun için Cennet’i gönül hoşluğuyla kabul ederim.”Ben de; “Ben kabul ederim,” dedim. “İnsanlardan hiç birşey isteme,” buyurdu.” Ravi der ki:

“Sevban’ın binek üzerinde iken kamçısı düşüyordu da hiç kimseye “Şunu bana ver,” demiyordu. İnip kendisi alıyordu.”

……………………………………………………………………………

Yukarıda naklettiğim hadis-i şeriflerden anlaşıldığı gibi, “istememek” çok büyük ve güzel bir ahlaktır. Net. Yoksa cenneti garanti ettirir miydi?

İstemenin insanı nasıl alçaltabildiğine malesef şahit olmuşluğum var. Konuyu açıkça anlatmama yardımcı olacağı için biraz behsedeyim.

Bir yakınım vardı. İnsanlardan birşeyler istemeyi, çokca istemeyi, sıkca istemeyi ahlak haline getirmişti.

Özellikle yakınlarından.

Bu konuyla ilgili biraz konuşmaya kalksanız, “O benim anam babam, kardeşim tabi verecek” derdi.

Yakınlar insana sıkışık anında elbette verir, ama bir insan hep mi ister, hep mi bekler yakınlarından diyemezdik.

Mesela “Senin yoğurdun var mı dolapta benim yok da, yapamadım edemedim” derdi ve isterdi.

“O insan yoğurdunu bana verince, kendisi ne zaman mayalayacak, belki hemen süt alamayacak, onun evinde ihtiyaç yok mu, geleni gideni, çoluğu çocuğu yok mu? diye düşünmezdi.

Yoğurdunun neden olmadığı ayrı bir konu, keyfe ve gezmeye çokca vakit ayırabildiği halde “yapamadım edemedim” derdi. Ve kendisi kadar gezemeyen, daha zorlu bir hayat geçiren, daha çok insanın yükünü taşıyan insanlardan bile isterdi.

İşin ilginç yanı, hiç mahçup olmaz, hiç kendini kötü hissetmez, istemek en büyük hakkım edasıyla davranırdı. Ve vermek istemeyeni kendisini sevmemekle, şefkat duymamakla itham ederdi.

Sonra ne oldu?

Bir iki, üç derken zamanla insanlar kendisinden soğumaya başladı. Bir şey isteyeceğini anladıkları zaman hemen konuyu değiştirirlerdi. İnsanlar ona “sana şunu vereyim” diyerek ağızlarından birşey mi kaçırdı, belki sonra vazgeçerlerdi vermekten ama o “Hani bunu verecektin” diye tekrar tekrar hatırlatıp nihayetinde alırdı.

Gitgide yakınlarının bile yaka silktiği biri olmaya başladı. Hatta kavgalar bile oldu onun ısrarlı istemeleri yüzünden.

Bunlara yakından şahit olduğumdan insanlardan birşey istemeye hep korkar oldum.

Hadis-i şerifi de okuyunca bu korkumdan hiç rahatsız olmadım.

Bizim kültürümüzde bir şey isteyince “yüzünü yere sürmüş olursun” denilir.

Evet insan, gerçekten izzet ve şerefini yavaş yavaş yerlere atmış oluyor çok isteyen biri olunca.

Ama benim için esas önemli olan, Hz. Peygamber(ASM)’in istememeye teşvik etmesi.

Kendi şahsımın lekelenmesi bir yana, bir müslüman olarak izzetsiz biri imajı çizmemek çok önemli.

Çok yadırgadığım şey ise, bazı insanların istemeye ve istetmeye felsefik olarak çok normal bakışları.

Bazen bak şöyle bir şeye ihtiyacın olursa söylemen yeterli filan diyorlar diyelim. Teşekkür edip, teklif ettiği şeyle ilgilenmek istemediğimi kibarca göstermeye çalışıyorum.

“Bak çekinme” filan diyorlar.

Çekinmek mi? Yakın arkadaşlarım ne kadar rahat olduğumu bilir.

Birşey istememenin sebebi ancak “çekinmek” olabilir diye düşünen bu insanlara ne desem şaşırıyorum.

Senin teklif ettiğin şeyi istemek aslında belki işimi kolaylaştırır, rahatıma yarar ama ben onu kendim yapabilecekken niye senden isteyip, sana minnet edip Resulullah’ın sakındırdığı duruma düşeyim diyemiyorum tabi.

Ve birşey istemek zorunda kaldığımda bu hoş olmayan şeyi yaptığım için mahçup oluyorum. Ancak mahcubiyetim bile garip karşılanıyor. Ne gerek var, ne mahçup oluyorsun der gibi.

Evet “istememeyi” güzel ahlak olarak tanımladığım için bir şey isterken mahçup olmam çok normal değil mi?

Bence herkesten rahatça herşeyi isteyebilmek sorunlu bir davranış. Ve özgüvenle değil bencillikle ilgisi var.

İstememek derken herşeye samimiyetsiz bir şekilde hayır demek ve reddetmekten bahs etmiyoruz.

Hz. Peygamber misafirlikte bir şey ikram edilince istiyorsanız, çekindiğiniz için geri çevirmeyin, istiyorsanız alın diyor. (Tam metni bulamadım, mealen böyleydi)

Ve konuyu hiç kimseden birşey istenmeyecek noktasında da ele almıyorum ama yine de öyle anlaşılmaması gerektiğini hatırlatayım.

Hz. Peygamber insanlardan birşey istemeyi elbette yasaklamıyor, sadece “istememeye” teşvik ediyor.

Kayınvalidem 70 yaşına yaklaşmış bir kadındır, “Kızım bir bardak su getirir misin?” diyerek ne kendi kızından ne benden 1 bardak su istemez.

Onun bu özelliğini keşke taklit edebilsem.

Ara sıra konu açıldığında sebebini söyler. “Kendim yapabiliyorken niye başkasından isteyeyim.” der.

Böyle insanlar aziz insanlar olurlar işte.

Yaşlanınca nasılsa küçükler hizmet etmek zorunda diye “Şunu getirir misin, bunu yapar mısın?” diyerek gına getirtenlerden ise kaçılır genelde.

Gençler varken herşeyi yaşlılar yapsın demiyorum. Ama işte isteyen bir insan görüntüsü vermek, herkesin seni öyle bilmesi başka birşey. İyi birşey değil.

Sınır nerede çizilecek, insan nerede isteyecek nerede istemeyecek diye düşünecek olursak, bu her insanın şahsî kemalatıyla, manevi tefekkürüyle ilgili.

Konuyu önemseyişiyle, izzet kavramına bakışıyla ilgili. O isteyerek rahat ediyor ama insanların kendisiyle ilgili ne hissettiğini önemsiyor mu?

İsteyip rahatına bakmak ve kaçılan biri olmak mı, yoksa istemeyip izzetli olmak, cennete yaklaşmak mı?

Hz. Peygamber(ASM) herkesin istediğini yapmaya çalışırmış. Ağzındaki lokmanın istendiğini ve verdiğini, sırtındaki giysinin kaba bir şekilde çekiştirip istendiğini ve verdiğini biliyoruz. Ama insanlardan birşey istemeyen biri imiş.

Günümüzde ise, “Ben sana karşı kuşatıcı, güleryüzlü ve yardımsever isem, senden aynı güzeryüzle aynı şefkati, aynı yardımseverliği beklerim” ahlakı var.

O yardımseverliğin karşılık görmezse yokoluveren bir gizli menfaat ilişkisi olduğunun farkına bile varılamıyor.

Karşılığında benim yardımseverliğimin aynısından istiyorum diyen bir ahlak güzel midir? Ya da yardımseverlik midir? Şefkat midir? diye kendimize sormalıyız.

Ne zaman karşılığında hiç birşey beklemeden, istemeden bir insana bir iyilik yaptık, yapabildik.

İşte o yardım, işte o Hz. Peygamber’in yolundan gitmek, işte o izzet ve şeref.

Beklememek, istememek.

İşte o cennete götüren sebep.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

1 Yorum

  1. Allah razı olsun, hayata dair çok doğru tespitler…

Yorumlar kapalı.