Genel

Katlanmaya Çalışmak- Şubat 2012 Hatıraları


Sevgili çocuklarım Zührenur ve Zülfikar,

Aslında bu hatıraları size güzel anılar bırakmak için yazmaya başlamıştım ama hayat her zaman güzel gitmiyor ve ne yaşıyorsak onu yazmak geliyor içimden. Büyüdüğünüzde bunları okursanız yine gülebilirsiniz gerçi, vay be neler yapmışız diye düşünerek.

Son zamanlarda katlanamıyorum duygusunu çok sık hissediyorum. Neye mi katlanamıyorum? Kavgalarınıza.

Sadece birkaç dakika içindeki kavgalara bakın bu sabah kahvaltı hazırlarken:

1. Siz masada oturmuş bekliyorsunuz. 6 tane börek koyuyorum, kardeşin 1 tane alıyor ve Zülfikar babandan öğrendiğin gıcıklık üslubuyla “5 tanesi benim he he heeee” diyorsun.

Kardeşin “hayır 3 tanesi benim” dedikçe börekleri çekiştirmeler başırış çağırışlar ayyuka çıkıyor, araya girip müdahale ediyorum.

2. Zührenur sen bir bardak suyu lavaboya boşaltıyorsun, akşamdan kaldı eski su bu diyorsun, Zülfikar sen de niye onu döktün diye güya kızıyorsun, aslında hep babanın gıcıklıklarını taklit ediyorsun. Ve çok eğleniyorsun. Ben de senin kafandan bir sürahi suyu dökeyim mi diyerek sürahiyi eline alıyorsun ve kardeşinin arkasından koşturmaya başlıyorsun. Bir vukuat olmadan elinden sürahiyi alıyorum.

3. Tuvalete gidiyorum, mutfaktan yine bağırışlar geliyor. Zührenur sen sulukla su içmek istiyorsun, suluğu çok seviyorsun ağabeyine de sulukla içirmeye çalışıyorsun ama o istemiyor. Peşinden koşturuyorsun.

4. Anne kaymak var mı diye soruyorsun zührenur. Hayır yok diyorum. Zülfikar baaak yokmuş işte kaymak diyor. zührenur sen var diyorsun. Var yok, var yok, var yok iddialaşmanız kısa sürede sanki 100bin kere söylenmiş gibi beynimin içinde yankılanıyor. Eeeeeeeeeeeeeeeehhhhhhhhhhh yeteeeeeeeer diyorum.

5. Zührenur masanın üstünde cam bardağı oradan oraya atarak oynamaya başlıyorsun, ağabeyin kırılacak yapma diyor, o öyle dedikçe senin daha çok yapasın geliyor. Bardağı alıyorum kaldırıyorum.

Tüm bunlar 5 dk. içinde oluyor. Ve ben neyi paylaşamıyorsunuz siz diye çıkışıyorum. Gerçek bir sorun yok ortada, olsa belki biraz daha makul olabileceğim. İkinizin de tek isteği birbirinizi sinir etmek galiba. Ve ben bu isteğinizi nasıl engelleyebileceğimi bilmiyorum. Bir rakebet gibi birşey var. Hanginiz daha çok sinir edebilirse o kazanıyor gibi falan.

Bir yandan çok üzülüyor daralıyorum, bir yandan dünyada gerçekten çok acı çeken zor durumda olan insanları düşünmeye çalışarak teselli arıyorum. Bizimkisi sadece çabuk unutulacak kardeş kavgaları işte, hayatın tuzu biber demeye çalışıyorum.

Ama oluyor mu olmuyor mu bilemiyorum, sanki belli belirsiz bir resme bakıyorum da seçemiyorum tam göremiyorum gibi, tam teselli olamıyorum. O sırada hoop sizin başka bir kavganız daha başlıyor.

Ve beynim duruyor sanki. Birazdan kız yuvaya gidecek, az kaldı, dayan, katlan, nolur kendini bırakma, omuzlarını düşürme gibi telkinlerle ayakta kalmaya çalışıyorum.

Bu da bir DEM’dir, bir dönemdir, gelir geçer diye düşünmeye çalışıyorum.

“Bu da geçer Ya Hu!” diyerek ufuklara bakıyorum.

Aslında her zaman böyle geçmiyor. Sabah ben uyanana dek 2 saat boyunca birlikte çok güzel oynuyorsunuz. O kahvaltı masasının başına geçince ne oluyorsa oluyor, anlayamıyorum. Ve şimdi bu yazıyı yazarken dikkatimi çekti, kavgalar odada, salonda bilmem nerede değil, hep o masanın başında oluyor.

Sebebini anlayabilmiş değilim.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...