Bazen bazı işler çok büyük geliyor insana. İş bile olmayan şeyler hatta. Bir şeyi alıp başka bir yere koymak. Mesela çocukların lavabonun üstüne koyduğu tuvalet kağıdı rulosunu çöpe atmak. Zeytinyağını tenekesinden şişeye aktarmak.
Dünyanın en yapılmaz işleri bunlar sanki. Çünkü tahammülüm kalmamış. O kadar çok şeyi aşıp gelmişim ki. Kabım dolmuş, yer kalmamış.
Mesela çorba yaparken bir bakmışım ki, Zeynep balkondaki çiçeğin toprağını her yana dağıtmış. Hem de o gün kaçıncı defa. Ellerini hatta bazen üstünü başını yıkamak için banyoya yönelmişim. Bir bakmışım o sırada çorba taşmış. Çorbaya bakayım derken o da ne yavrum banyoda ayağı kayıp düşmüş. Ah canım deyip avutmaya çalışırken bir yanım gitmiş. Ellerini yıkamışım. Oyalansın diye eline bir salatalık vermişim.
O sırada ocağı silivereyim bari demişim. Daha balkondaki toprağı temizleyememişim ha. Ocağı sadece bir fırt silmişken, bir bakmışım yavrum salatalıkları ağzından çıkarıp mutfağın yerlerini sıvamış. Ayy ne yaptın kuzum, öyle yapmıyoruz derken bir peçete bulup salatalıkları almaya çalışmışım.
O arada balkondaki oyuncak dağınıklığına biraz daha tarz katmaya gidilmiş bile. Daha evin dünden kalan dağınıklığına el atmamışım. Hatta belki 2 saattir tuvaletim olduğu halde tuvalete gidememişim. Altını al, banyosunu yaptır, bir çorba yap yedir derken kendi idrarımı bile içimde tutmuşum.
Sonra bir durmuşum. Dalıp uzaklara bakmışım. Anlamışım ki ben hep geride kalacağım. Yetişemeyeceğim. Ama yetişmem gerekenler her dakika ilerleyecek. Dur demişim kendime. Yeter. Bunların hepsini kaldıracak tahammülde değilsin. Bırak toprak orada kalsın tuvalet rulosu çöpe atılmamış halde beklesin.
Ve sonra kendimi psikolojik olarak kurtarmak ve ruh sağlığımı korumak için şu amaca odaklanmışım:
Yemekleri yapabil, milletin karnı doysun. Bir de güleryüzlü olmaya çalış. Milletin ruhu doysun. Sonra çok iyi bir şey yaptım yaa de, sevin. Hem karınlarını doyurdum, hem yetişemediğim şeylerden bilmemkaçıncı kez şikayetlenip durmadım. Sevgi verdim.
Gerisi yerinde kalsın. Evet tercih edilir bir görüntü değil. Ama senin kafanın rahatlığından, ailene gülümseyişinden daha önemli değil ya. Çocuk büyüyünce bir kaç yıl sonra geçer. Özünde “rahat” bir kadınım ne de olsa. Dağınıklık çok batmaz bana. Kolayca kabul ediyorum şu senin saadetinden önemli değil ya mantığını. Buraya kadar sorun yok.
Fakat o da ne? Evin erkeği, bana zeytinyağını neden şişeye boşaltmıyorsun da tenekeden kullanıyorsun diye soruyor. Sonra sabunlukta sabun bitmiş yeni sabun yok mu diye soruyor.
Hasbünallah..
Sabunun yenisini isteyen, elini şu aşağıdaki çekmeceye götürüp yenisini alıversin lütfen diyorum. Ve geçiyorum. Çok iyi adamdır, sahicidir. Zorlandığımı anlamaya çalışır. Yardımıyla beni kuşatmış falan değildir ama esirgememeye de çalışır.
Çok küçük gördüğünden soruyor işte. İnsan sabun kalmadığından oraya yeni bir sabun koymuyordur herhalde sanıyor.
Benim yaklaşımımsa ta ilk çocuktan beri şöyle:
– ‘O kadar’ küçük işse sen yapıver.
– ‘O kadar’ basitse sen el atıver.
– ‘O kadar’ kolaysa hallediver.
Çöpü kapının önüne çıkarıver. Kokuşmuş havluyu kirliye atıp dolaptan yenisini alıver. Geçerken sürahiyi bir dolduruver. 2 saniyelik basit küçük işler bunlar ne de olsa.
Yapıyor yapıyor, yapmıyor değil. Allah razı olsun.
Fakat hala o ufak şeylerin benim için dağ kadar büyük olduğunu anlayamıyor. Yapamayışıma hayret ediyor ya. İşte ona çok bozuluyorum. Acaip hem de.
Sonra ne oluyor? Onun gözüyle bakıyorum. Ayy şu sabunu şurdan alıp şuraya koyuvermemiş diye düşünücek. Onu niye atmamış, öteki ufak şeyi de neden halledivermemiş diye düşünecek. Ayyyy düşünecek de düşünecek!
Böyle kaygılanınca yapabiliyor muyum? Hayır. Elim yetişmediği için. Zamanım olmadığı için. Bazen zamanım olsa da ufak bir şeyi yerinden kaldırmaya bile tahammülüm kalmadığı için.
Neticede yapılmayan yine yapılmıyor. Ama ne oluyor biliyor musunuz? Benim o güleryüzümden eser kalmıyor. İçimden bir canavar çıkıyor. Çocuğuna of yine ne istiyorsun diyen. Bir sus kapa çeneni diyen. Bazı tepkileri onla bazılarını yüzle çarparak veren. Tek bir kavga daha ederseniz basarım tokadı diye tehdit eden.
Bu yaptıklarına şaşıran. Bir de onların üzüntüsünü çekmeye başlayan.
Anlaşılmamanın yarasını içinden nasıl kazıyacağını, nasıl söküp atacağını bilemeyen…