Genel

Ya Hep Ya Hiç Mi?


Bu konuda yazıp yazmamakta tereddüt ettim aslında. Sonra yazarsam “daha iyi” olacağına karar verdim.

Ramazan ayında insanlar birbirini ne çok riyakarlıkla suçlar oldu. Kalplerin yumuşaması gönüllerin birbirine yaklaşması murad edilen bu ayı, “peeh o bunları şunları yapıyor ama hiç samimi değil” demek için kullanmayı nasıl başardık?

Ramazan’da normalde yapmadığı ibadetler yapan ya da birşeylerden içtinab eden insanlara riyakar demeye çok meraklıyız. Bizim milletimizde ‘ya hep ya hiç’çilik zihinlere işlemiş bir psikoloji.

“Birtek Ramazan’da mı müslüman bunlar canım. 5 vakit namaz kılmıyor, Ramazan gelince teravihe gidiyor.”

“İçkiyi içmeyeceksen her zaman içme kardeşim, Ramazan’da içmeyip sonra niye başlıyorsun. Riyakarlık bu işte.”

gibi cümleler duyuyoruz.

Allah(cc) insana “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud 112) diyor tamam, ama herşeyi her zaman tam yapamayacaksan hiçbir ibadet yapma kıymeti yok mu diyor?

İçkiyi içiyorsan Ramazan’da da iç kulum, bana riyakarlık yapma mı diyor?

Namazı kılmıyorsan Ramazan’da da kılma, normalde kılmazsan Ramazan’dakinin de hiçbir kıymeti yok mu diyor?

Hayır, “Kim zerre kadar iyilik yapsa karşılığını bulacak, kim zerre kadar kötülük yapsa karşılığını bulacak” diyor. (Zilzal 7-8)

Üstelik insanları riyakarlıkla suçladığımızda çok büyük bir hadsizlik etmiş oluyoruz. Kalplerde olanı, riyakar mı samimi mi olunduğunu bir tek Allah bilir. Biz adeta Allah kadar bilir gibi bir edayla, kendimizi Allah namına konuşturuyoruz!

Hani bir olay var. Asr-ı saadette kaçarken yakalanan bir adam ölmeden önce son anda şehadet getiriyor. Onu yakalayan bir sahabe adamı öldürüyor da, sonra Peygamberimize (ASM) “ama o canını kurtarmak için müslüman olmuştu samimi değildi” diyor.

Peygamberimiz de (ASM) “Kalbini açıp baktın mı” diye soruyor ya…..

İşte onun gibi, insanları samimiyetsiz ya da riyakar gördüğümüzde bu soruyu kendimize sormak lazım, kalbini açıp baktım mı ki bu kadar eminiz?!!!

Bişr-i Hafi isimli zatı çoğumuz biliriz. Sabahlara kadar içen ayyaş biri iken, gece yarısı yerde gördüğü bir Allah lafzının ayaklar altında kalmasına gönlü razı olmaz yüksek bir yere kaldırır.

Bu davranış ind-i İlahi’de öyle bir değer görür ve o zata öyle büyük bir ilim verilir ki zamanın en büyük alimlerinden biri olur.

Biz ya hep ya hiççiler onu görsek, “Zilzurna sarhoşsun ulan, sen Allah’ın ismini yerden kaldırsan ne kaldırmasan ne” derdik herhalde.

Ayetin dediği gibi, Allah nazarında Ramazan’da ya da Ramazan dışında yapılan en küçük iyilik ibadet kayda değerdir.

Birbirinin aynı gibi görünen tohumların içindeki programı, DNA’nın şifresini karıştırmayan Allah(cc) hiçbir iyiliği unutmaz, küçük görmez. Unutmak ve küçük görmek insana mahsus.

Ki Ramazan ayında yapılan ibadetler, normal zamandakine göre kat kat fazla hasenat olarak amel defterimize kayıt edildiğinden, bu ayda yapmak daha kârlı.

Bu arada ibadetlerin Razaman ayında gelenek, örf adet gibi yapılır hale gelmesi sorununu yadsımıyorum.

İnsanların yılın 11 ayı yapabileceklerini sadece 1 ayda yapmasının muhteşem bir manzara olmadığı aşikar.

Ama riyakarlıkla suçlamak ve küçük görmek doğru değil ve bize düşen bu değil diye düşünüyorum. Yapılan iyilikleri görünce memnun olmak, daha fazlası için duacı olmak lazım.

………………………………………..

“Oruç tutuyorsun da doğru ve ahlaklı değilsen neye yarar, benim kalbim temiz doğruyum dürüstüm” diyen başka bir grup ‘ya hep ya hiç’çilere değinmeden olmaz.

Dürüstlüklerini, ne kadar hak yemez olduklarını anlata anlata bitiremeyen bu arkadaşlar, namaz kılanı oruç tutanı gördüler mi, hemen başlıyorlar aynı tekerlemeye.

Bunların ya hep ya hiççiliğinden de şu çıkıyor:

Günahtan ahlaksızlıktan uzak duramıyorsan, namaz da kılmayacaksın oruç da tutmayacaksın. Neye yarar canım?

Yazının altına “namaz kılan oruç tutan her türlü haltı yesin, hortumu yapsın o zaman mı diyorsunuz” gibi anlama özürlü bir yorum gelmesin diye hemen belirteyim.

İnancımızın gereklerini yerine getiren bir insan elbette ahlaklı olmak, dürüst olmak, hak yememek konusunda da en az namazında orucunda olduğu kadar dikkatli olmalı.

Kuran’da bu ahlakların emredilmesinin namazdan oruçtan aşağı kalır yanı yok.

Ama insan bu kusurlu, şeytanla mücadeleye gelmiş bu dünyaya. Hataya günaha giriyor diye insanları samimiyetsiz görmek, riyakarsın demek tepeden bakar bir anlayışsızlık değil de ne?

Senin başarabildiğini başaramayan insanları ayıplamak kolay tabi.

“Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.” deniyor bir hadiste. (Müslim, Tevbe 9, 2748)

Rabbimiz bizden mükemmellik istemiyor. Ben öyle hatalar yapmam, yanlış yola girmem havasında küçük birer tanrıcık gibi davranmamızı istemiyor.

Kul olmamızı istiyor. Züleyha’nın teklifinden sonra Hz. Yusuf’un dediği gibi;

Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevk eder.

gibi bir duruş bekliyor. Bak nasıl da hata yapmadım ama, nasıl da dürüst kaldım ama gibi bir övünme istemiyor.

Kuran’daki bir çok ayetten anlıyoruz ki hep sığınma ve yardım isteyelim istiyor.

Kusur ve hatalarımıza tevbe edip, Rabbimizin kusursuz olan Varlığına daha çok ihtiyaç hissedelim, O’nunla bağ kuralım istiyor.

Hatasızlık kusursuzluk isteseydi melekler varken, insanı yaratmazdı.

Kusurunu bilen, acizliğini muhtaçlığını bilen, affedilmek için yakaran kullar istiyor.

Koca dağları, güzel sahilleri, yeşil ağaçları, kıtaları, yıldızları, aklımızı, duygularımızı insanın kendisiyle kuracağı bu özel ilişki için yaratmış.

İnsanın hatasını hata olarak kabul etmesi, bilgeliktir onurdur.

Biz insanlar bile övünenleri kendini beğenmişleri sevmez, hatalarını kabul edenleri severiz. “nasıl da geç kalmadım ama” diye övünen biri yerine geç kaldığında özür dileyen insanı severiz.

Nasıl da geç kalmadım diye övünmeyi seven, geç kaldığında da bahane bulmak için uğraşır zaten kendine kusur kabul etmeyecek ya.

İnsanın Allah’ın kulu olarak kusurunu hatasını kabul etmesi, af dilemesi, ben bilmem Sen bilirsin demesi, ben hep Sana muhtacım demesi işte böyle kendini tanır bir duruş. Ve Yaratıcı’yla kurulacak muazzam ilişkinin özeti.

Namaz da oruç da bu ilişkideki “Tüm kalbimle seni memnun etmek istiyorum, seni arıyorum affını istiyorum ey Yaratıcım” duygusunun ifadesi.

Ama gel sen bunun gibi yaradılış hikmetlerini, benim için dürüstlük en önemli şey, çok hakkaniyetliyim, menfaate tenezzül etmem ben, bilmemneyim ben diye kendini göklere çıkaran insana anlat.

Bu kafadaki insanların düşüncesi doğru olsaydı, Yaratıcımız bize “yeter ki iyi olun ah canlarım, yardımsever olun, dürüst olun, ahlaklı olun derdi hiç bir ibadete gerek yok” derdi.

Kuran’da kendisini tanıtan o kadar sıfat ve ismi saymazdı. “Ben sizi beni tanıyın, benimle manevi bağlantı kurun diye yaratmadım zaten” derdi.

“Öyle çok çok iyi sevgi kelebeği olun, bir de iyi olmakla övünün oh ne güzel ben zaten sizi bunun için yarattım” derdi. “Zaten ben kendisiyle övünenleri ve kibirlileri de çok severim” derdi. -Haşa ve kella-

Ama Kuran’ın neredeyse her sayfasında infak (insanlara yardım) ile birlikte namazı da zikrediyor.

Ve Yaratıcımızın insanda en sevmediği ahlaklardan biri, iyilikleriyle övünmek, kendini beğenmişlik, kibir!

Biz insanlar zalimiz, acımasızız malesef. ‘Ya hep ya hiç’çiyiz çoğu kez.

Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, bize ya hep ya hiç nazarıyla baksaydı halimiz çok kötü olurdu.

“Yalancıysan hainsen namaz da kılma boşuna derdi. Hepsini bir arada beceremiyorsan bırak amma da tıynetsizsin, değersizsin” derdi.

Hayır öyle demiyor.

İbadetini yap, günaların için af dile diyor. Af dileyen zaten pişman olur bırakmaya çalışır.

Gücünün yetmedikleri için benden yardım iste diyor.

Çok şükür bize merhametiyle, rahmetiyle, affıyla muamele etmeyi seven bir Yaratıcımız var.

Bizim gibi acizlere ve ölümlülere ne oluyor ki, ya hep ya hiç mantığıyla insanların üzerini çiziyoruz. Sen riyakarsın, sen takiyyecisin, sen yalancısın, şusun busun diyoruz.

İnsanlara merhametle bakalım ki, merhamet umalım. Çünkü “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez” demiş Peygamberimiz(ASM) (Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16)

Hepinizin Ramazanınızı tebrik eder, başkalarının değil kendimizin riyakarlıklarını görme ve af dileme çabası içinde bir Ramazan dilerim.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...