Genel

12. Dinlemenin İletişimdeki Önemi ve Etkin Dinleme

Sevgili anababalar, önceki yazıda iletişime nelerin engel olduğundan söz etmiştim. Bu yazıda iletişim becerilerinin “şahı” olan “Etkin Dinleme” den söz edeceğim. Bu konu etkili iletişimin alt yapısında 5. Sırada.

Yedininci konunun sonunda duyguları tanımak olmazsa iletişim olamaz demiş, karşınızdaki insanın duygularını anlayıp dile getirmenizi; kendi duygularınızı fark edip dile getirmenizi haftalık çalışmanız olarak önermiştim. Başkaları ile empati yapmanız ve dile getirmeniz etkin dinlemenizde; kendi duygularınızı fark edip dile getirmenizin ise ben dilini kullanmanızda gerekli olacağını söylemiştim. İletişim becerilerinin bu sırada kullanılmaya başlanmasının da önemli olduğunu söylemiştim.

Bu hafta kendi çalışmalarımda “etkili anababa” grup çalışmalarımın sonuna geldim. İletişim becerilerinin bu sırada uygulanmasının etkili sonuçları anababaları olduğu kadar beni de halâ şaşırtıp heyecanlandırıyor. Anababalar ilk hafta ödevi olarak yalnızca çocuklarının duygularını fark edip onlara söyleyecekler ve çocuklarının kendilerini rahatsız eden davranışları karşısında da kendi duygularını söyleyeceklerdi. Yalnız bu uygulama bile çocuklarda değişimi başlatıp Gordon öğretisine şüphe ile yaklaşan üyelerde güven sağlamaya yetmişti. Anneler, babalar daha etkin dinleme ve ben dilini kullanmadan önce çocuklar bu becerileri kullanmaya başladılar. Çocukların yalnızca duygularının anlaşılması bile davranışlarını değiştirmeye başlamalarına yetmişti.

Annelerden biri, iki çocuğundan küçüğüne hiçbir zaman portakal suyu içiremezmiş ve her keresinde portakal suyunun ne denli yararlı olduğunu anlatıp ikna etmeye çalışırmış. Yine aynı durumu yaşarken çocuğuna yalnızca ” Portakal suyunu içmek istemiyorsun, sevmiyorsun” demiş ve susmuş. 3 yaşındaki kızı da “Evet, bana ballı süt yapar mısın?” demiş. Anne çocuğunun bu isteğini yerine getirmiş. Çocuk ballı sütü içtikten sonra annesine bakmış ve ilk kez olarak portakal suyunu da içmiş. Anne bu olayı grupta şaşkınlık ve sevinçle paylaşırken “Çocuğumun duygularını anladığımı ona göstermem sihirli bir etki yarattı sanki” dedi.

Neydi bu sihir? Sihir annenin sözcüklerinde değildi. O sözcüklerin çocukta yaşattığı duygulardaydı. Çocuğun kendisini annesi tarafından anlaşılmış, annesiyle olan ilişkisi içinde var ve değerli hissetmesiydi. Çünkü annesi önceden yaptığı gibi dayatmamış, başka bir deyişle çocuğunun yok saymamış, portakal suyunu sevmediğini kabul ettiğini ona göstermişti. İşte bu kabul çocuğun değişmesine neden olmuştu. Bu da bize gösteriyor ki çocuğun duygularını kabul ettiğimizde eskilerin dediği gibi çocuk olduğu gibi kalmıyor, değişmek için adım atıyor. Çocuklar kendilerini anlayan anababalarına daha sıcak duygular besler ve onlara yakınlaşır.

Eğer sizler de çocuğunuzun duygularını anlayıp dile getirdiyseniz o duyguları kabul ettiğinizi göstermişsiniz demektir, çocuklar kabulü yaşayınca, onlar da sizi anlamaya ve duygularınıza önem vermeye başlayacaklar.

Yine son gruplarımdan bir örnek: Daha grup çalışmasının 3. oturumundaydık. Yani yalnızca duygular ve duyguların kabulü üzerinde çalışıyorduk, bir baba yaşantı paylaşımında şunu anlattı:
Sabah telâşı ile bardağına su doldururken taşırmış 5 yaşındaki oğlu ” Baba biliyorum okula yetişmemiz gerektiği için heyecanlanıyorsun. Suyunu onun için taşırdın, seni anlıyorum,” demiş. Bu örnek tam bir etkin dinleme örneğiydi. Oysa anababalar henüz etkin dinlemeyi bilmiyorlardı, paylaştıkları yalnızca duygulardı. Baba bizlere, gruba katılmadan önce bu yöntemle ilgili endişeleri olduğunu ama oğlunun yalnızca duygularının kabulü ile nasıl olgunlaştığını ve onun da kendilerinin duygularını anlamaya başladığını görerek bu öğretiye inancının arttığını dile getirdi. Yukarıda söylediğim gibi çocuklar anababalarındaki değişikliği hissettikleri anda sanki onlar da bu iletişim becerilerini öğreniyorlarmışçasına, anababalarından bile önce kullanmaya başlıyorlar. Çocuklardaki bu değişim giriş yazımdaki şu iddiamın kanıtıdır: “Bize göre yeni olan bu yöntemle çocuklarımızı değiştirmekten vazgeçip daha kolay bir şey yapacağız: Kendimizi değiştireceğiz. Kendimizi değiştirerek çocuğumuzun üzerinde biçimsel etkimizi azaltarak, özde etkimizi çoğaltacak ve dolaylı yoldan çocuğumuzun değişmesini sağlayacak ve binlerce, binlerce yıldır uygulanan değişmezliği değiştireceğiz.”

Sevgili anababalar şimdi varsayıyorum ki duyguları fark edip dile getiriyorsunuz. Çocuğunuzu kendi istekleriniz doğrultusunda değiştirmeye çalışmıyor, onun duygu ve isteklerinin ona ait olduğunu, size karşı gelmek için değil,” o şeyi” yapmak istediği için yaptığını anlıyor, yapmacık kabul ya da yapmacık red yapmıyorsunuz. Sorun olduğunda sağlıklı bir iletişim kurabilmek için sorunun kime ait olduğunu saptayabiliyorsunuz. Çocuğunuzla aranızı açan, sizi bir birinizden uzaklaştıran iletişim engellerini kullanmıyor ve artık kendinizi etkin dinleme becerisini kullanmaya hazır hissediyorsunuz.

Seminerlerimde ve grup çalışmalarımda Etkin Dinleme konusuna girmeden önce “dinlemenin” önemini somut biçimde gösterebilmek için şöyle bir uygulama ile başlarım:

Resim anlatma: Katılımcılardan beş kişi isterim. Dört kişi herkesin göreceği bir resmi görmemek ve konuşulanları duymamak için dışarı çıkarlar. Beşinci kişi salonda bulunan herkesle birlikte perdeye yansıttığım resme bakar. İstediği kadar baktıktan sonra, ben resmin görüntüsünü perdeden kaldırıp dışarıdaki anne ya da babalardan birini içeri çağırırız. Ona fotoğrafı gören üyenin aklında kalanları kendisine anlatacağını, çok dikkatle dinlemesi gerektiğini, çünkü soru soramayacağını, aklında kalanı dışarıdan gelecek üçüncü kişiye aktaracağını söylerim. İkinci üçüncüye, üçüncü dördüncüye ve dördüncü de beşinci üyeye anlatır. Beşinci üye de resimde neler olduğunu hepimize anlatır. Bu son anlatılan ile gösterilen resim arasında çok az bir benzerlik kaldığını, bazen de hiç ortak bir yan kalmadığını şaşkınlıkla görürüz. Anlatanlar başkasının ağzından anlattıklarını dinlerken nelerin değiştiğine dikkat eder. Uygulama bittikten sonra beş üye de anlattıklarında nelerin değiştirildiğini ve duygularını paylaşırlar, sonra resme hep birlikte bakarız. Dört üye şaşkınlıklarını dile getirir ve genellikle yaptıkları değişikliklerin nedenlerini ” …….. Hanım böyle söyleyince benim kafamda şöyle bir şey canlandı, o nedenle ben de gözümün önünde canlandığı gibi anlattım” diyerek açıklar ve kendilerini savunma ihtiyacı duyarlar. Bu çok keyifli uygulamadan sonra “Hepiniz eğitimli, en azından normal zekâ düzeyinde yetişkinlersiniz, niye doğru dinleyip, size anlatıldığı gibi anlatmadınız da bambaşka şeyler uydurdunuz?” der ve eklerim: ” Bir daha çocuğunuz sizin dediğinizi, sizin anlattığınız gibi anlamayınca ona ‘Sen beni niye doğru dürüst dinlemiyorsun?’ diyecek misiniz?” diye şakadan onları payladıktan sonra, neden anlatanın anlattığı ile, dinleyenin anladığının aynı olmadığını açıklarım:

Bir insanın beyni dakikada altı yüz kelimeyi algılayacak kapasiteye sahip bir organken, en hızlı konuşan insan dakikada yüz kırk kelime ile konuşurmuş. Diyelim ki dakikada yüz kırk kelime ile konuşan bir kişi size bir şeyler anlatıyor, siz de dinliyorsunuz. Ama algıladığınız kelimelerden sonra beyninizde dört yüz altmış kelimelik bir boşluk (bu da garip bir tanımlama oldu ama siz anlarsınız ne demek istediğimi) kaldı. İşte beyniniz karşınızdakini dinlerken bir yandan da bu boşluğu kendi gündeminizle doldurur. Bu gündem, anlatılan bir sorun ise bu sorunu çözmek için çözüm üretmek ya da eğer karşınızdaki ile bir tartışma yaşıyorsanız savunma ya da saldırı cümleleri hazırlamak vb..olabilir.

Örneklerle açalım:
Yavrunuz yuvadan geldiğinde bir arkadaşına çok kızdığı için onunla artık hiç konuşmayacağını anlatırken, bir yandan yavrunuzu dinler, bir yandan da konuşması bitince ona neler söyleyeceğinizi düşünürsünüz. Hatta bazen o derdini anlatırken siz çözüm üretmek için sorular sorarak durumu anlamaya çalışır, bazen de “Çok ayıp, siz arkadaşsınız dargınlık olmaz, yarın yine birlikte oynayacaksınız,” gibi çocuğunuzun hiç işine yaramayan iletişim engelleri yaparsınız. Böyle olunca arakadaşına kızmışken karşınızda kendisini anlamadığınız için bir de size kızan, hırçınlaşan bir çocuk bulursunuz. Ne kadar tekrar edilse yeridir diyerek bir kez daha yineleyelim : Karşı tarafın bir sorunu varken onu yalnızca dinlemeniz ve anlamanız gerekirken, sorular sorup kendi çözümlerinizi sunarsanız veya nasihat ederseniz çocuğunuzla aranıza iletişim engeli koymuş olursunuz. Çünkü çocuk bunları duyduğunda “Benim arkadaşıma kızmam yanlış demek ki. Ama ben kızdım. O zaman ben normal değilim” gibi bir kanıya kapılabilir. Duyguları kabul edilmediği için kendini değersiz hisseder. Kendini değersiz hissettiren annesinden uzaklaşmaya, en azından kendini ona açmamaya başlar.

Oysa doğru bir dinlemede kendi gündemimiz olmaz. Tüm dikkatimiz anlatanın anlattığını anlamaya yönelik olmalıdır. Çünkü:

Farklar
Düşündüğünüz
Söylemek istediğiniz
Söylediğinizi sandığınız
Söylediğiniz
İle;
Karşınızdakinin duymak istediği
Duyduğu
Anlamak istediği
Anladığını sandığı
Anladığı
Arasında farklar vardır.

               Sylviane Herpin

İşte “Etkin Dinleme” tüm bu farklı algılamaları ortadan kaldıran, anlatanın anlattığı ile dinleyenin anladığı arasındaki farkları; yanlış anlaşılma ve anlamaları ortadan kaldıran bir dinleme biçimidir .

Bir sonraki yazıda konuşanın kendisini anlaşılmış hissetmesine, bu nedenle kendisinin bu ilişki içinde var ve değerli olduğunu algılamasına, buna bağlı olarak da konuşanla dinleyenin birbirlerine yaklaşmasına, aralarında sıcak bir ilişki kurulmasına neden olan bu beceriyi işleyeceğiz.

İlgilenenlere alıştırma: Aşağıda duyguları anlama ve etkin dinleme alıştırma listesi var. Şimdilik yalnızca senaryo cümlelerdeki çocuğun kendi çocuğunuz olduğunu varsayıp kendinizi onun yerine koyup olayları onun gözünden görmeye çalışıp yani onunla empati kurup ne hissetmiş olabileceğini bulmaya çalışın. Şimdilik yalnızca hangi duyguyu hissediyordur sorusunun yanıtını “duygusu” satırına yazın. Etkin dinleme satırına bir şey yazmayın. Bu listeyi etkin dinlemeyi işledikten sonra yine kullanacaksınız. Bu çalışmayı birkaç kişi birlikte yaparsanız farklılıkları görme şansınız olabilir. Herkes senaryolardan birçoğunu resim anlatmada olduğu gibi kendi gözünün önünde farklı canlandıracak ve çocuğun duygusunu o senaryo içinde saptayacaktır. Örneğin 9. Sıradaki senaryoda çocuk “Keşke hiç büyümesem” diyor. Eğer bu cümleyi uyku saatinden önce yatağının başucunda siz ona masal okurken söylemişse duygusu başkadır; ders çalışmakta zorlanan ablasnıı / abisini odasına gönderdiğinizde söylerse duygusu başka olacaktır. Önemli olan o anda, o durumda hayal ettiğiniz durumda ne hissetmiş olabileceğini bulmanızdır. Senaryo sizin senaryonuzdur, bir başkasıyla farklı olabilir.

Duyguları Anlama Alıştırmaları

1. Çocuğunuz :”Öğretmen bana bağırdı ve bütün sınıf gülmeye başladı.”
Duygusu :
Etkin dinleme yanıtınız :
2. Ç :”En sevdiğim arkadaşım başka mahalleye taşınıyor.”
D :
E.D.Y :
3. Ç :”Arkadaşlarım benimle oynamak istemiyorlar, beni oyuna almıyorlar.”
D :
E.D.Y :
4. Ç :”Niye bu dersi okuyoruz ki? Bana ne yararı var?”
D :
E.D.Y :
5. Ç :”Oh nihayet okul bitiyor.”
D :
E.D.Y :
6. Ç :”Ama anne, ikimize de alacağına söz vermiştin, bana almadın.”
D :
E.D.Y :
7.Ç :”Beni doğurduğun için pişman mısın?”
D :
E.D.Y :
8. Ç :”Ona bir yumruk atasım geliyor.”
D :
E.D.Y :
9. Ç :”Keşke hiç büyümesem.”
D :
E.D.Y :
10. Ç:”Benim bir yıllık okul giderim ailemiz için çok mu fazla?”
D:
E.D.Y:
11. Ç:”Anne şuna bak!” (Yaptığı resmi size gösteriyor.)
D:
E.D.Y:
12. Ç: Bir yaşındaki bebeğiniz bir kaç yuvarlanmadan sonra koltuğa tırmanmayı başarır. “Nasıl becerdim” der gibi etrafına bakınır.
D:
E.D.Y:

Kolay gelsin…

(Birsen Özkan yazılarından metin ya da resimlerden alıntı yaparken lütfen yazarın adını belirtiniz. Kaynak göstermeden alıntı yapmak 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına göre suçtur.)

Bunlar da hoşunuza gidebilir...