‘Her anababa ya da öğretmen çocuğa verdiği ilk hafif cezanın işi yaramadığını görünce bir sonrasını daha şiddetli vermek ister. İtaatsizlik ya da inatçılık gibi görülen kızgın tepki karşısında ceza daha da şiddetlendirilir. O da işe yaramazsa daha şiddetlisine başvurulacaktır. Artık tehlike büyümekte ve çocuk istismarı alanına yaklaşılmaktadır.’
Ana babalar öyle çok şiddetli ceza vermek niyetiyle işe başlamıyorlarmış yani, başta hafif cezalarla korkutmak için şiddet uyguluyorlarmış. Ama işe yaramayınca biraz daha biraz daha derken, şiddetin dozu öyle bir artıyormuş ki başta hiç hesaplanmayan noktalara geliyormuş iş. ‘Hafif ceza verme’, ‘sadece korkutma’ niyetleri ile işe başlamak da tavsiye edilmiyor o yüzden, bir önceki yazıda anlatıldığı gibi.
‘Behind Closed Doors yazarlarının yaptığı araştırmaya göre her yıl 100 çocuktan 4’ü anababalarının kendilerine uyguladıkları ceza nedeniyle yaralanma tehlikesi içinde yaşıyor.’
‘Daha da kötüsü cezalandırma düzenli ve sık bir biçimde yinelenmektedir.’
‘ABD’de her iki dakikada bir, bir çocuk, annesi, babası ya da her ikisi tarafından dövülmektedir.’
Yukarıdaki veriler ABD’de 80’li yıllarda yapılan araştırmaların verileri. Günümüzde ise bu verileri daha da çoğaltmak ya da zenginleştirmek mümkün. Ne yazık ki….
‘Tıp doktoru L.T ve A.M think Twice: The Medical Effect Of Physical Punishment (Durup Bir Kez Düşünün: Fiziksel Cezanın Sağlığa Etkisi) adlı insanı dehşete düşüren kitapçıklarında fiziksel cezanın neden olabileceği yaralanmaları belgeleriyle gösteriyorlar:
Başa alınan darbelerden: Kanama, beyin travması, beyinde hasar, kafatasında çatlak, kulak yırtılması, retinada kanama, beyin fonksiyonlarının yitirilmesi
Sarsılmadan: Omur kırıkları, beyinde hasar
Karın ve göğüs bölgesine alınan darbelerden: Akciğer lezyonu, solunum yetersizliği, kaburgalarda kırıklar, iç organlarda aşırı kanama, karaciğerde yırtılma, dalak patlaması, mide ya da kalın bağırsakta fıtık, on iki parmak bağırsağında kanama, pankreas iltihabı, mesanede kanama
Dayaklardan: Kırıklar, eklem çıkıkları, çürükler, kuyruk sokumunda ve kalça kemiğinde zedelenme ve kırık, siyatik sinirinde zedelenme, bacaklarda felç, üreme organlarında yaralanma’
‘Anababaların bu derece şiddetli bir ceza uygulamadan önce çocuklara hafif cezalar verdiklerini düşünüyorum. Verdikleri hafif cezalara çocukların boyun eğdirmediğini gören anababalar, öfkeyle onları yaralayabilecek şiddetli cezalara yöneliyorlar. Şiddet kullanmalarına şu sözlerle mazaret bulduklarını sanan ana babalar da var:
İplerin kimin elinde olduğunu ona göstereceğim
Yaptıkları yanına kâr mı kalacak?
Savaşı kazanmasına izin vermemeye kararlıyız’
Evet, anababaların bu konudaki kendilerine göre çok haklı bahaneleri vardır. Anababalar kaybetmez, çocuklar dik başlılık etmemeli, anababaya saygı göstermeli, gibi inanışları vardır.
Anababaların bu inanışlarının ne kadar yanlış olduğunu kitapta okuduğum ve benim için çok önemli olan aşağıdaki çözümleme gösteriyor:
‘Çocuk istismarı yapan ana babalar, çocuklarının bireyselliklerine ve duygularına empatik yaklaşmadan onların davranışlarıyla ilgili değişmez beklentileri olan sert disiplinli kişilerdir.
ONLARA GÖRE ANA BABA ÇOCUĞUN SAHİBİ, ONU İSTEDİĞİ KALIBA SOKMAKLA SORUMLU VE ONUN İYİLİĞİ İÇİN KENDİNCE DOĞRU KARARLAR VERMEYE HAKKI OLAN BİR KİŞİDİR.
Bu tür anababalar küçücük bebeğin davranışlarını bile kasıtlı olarak kendilerine itaatsizlik gibi algılarlar. O zaman kullandıkları sert disiplini haklı görürler. (Child Abuse: An Interactional Event, Çocuk İstismarı: Etkileşimsel Bir Olay)’
Dünyadaki her zulmün arkasında mutlaka bir düşünce arka planı vardır ya hani, zulmü yapanın dayandığı bir fikir bir inanış vardır. İşte aynı şey burada da var, çocuğa şiddet uygulayan ana baba da çocuğun SAHİBİ olduğunu düşünüyormuş. Böyle bir inanışı olan anne baba neler yapmaz ki?
Çocuk hakkında ben ne istersem o da onu istemeli,
Ben nasıl olmasını istiyorsam öyle olmalı,
Ben ne dersem onu yapmalı doğruluğunu kabul etmeli
Kabul etmezse gösteririm ben ona
Vs Vs
Öyleyse kafamızda çocuklarımızın sahibi olduğumuz gibi bir inanış varsa,
Ya da, adını sahibi olmak koyamasak bile aynı inanışın izlerini görüyorsak kafamızda ve davranışlarımızda,
İşin öyle olmadığını, çocuklarımızın sahibi olmadığımızı, onların bizden ayrı bir birey olduklarını, hayat yolcuğunda çocuklarımızın sadece ana babası olduğumuzu bir şekilde kabul etmemiz, inanışımızı değiştirmemiz gerekiyor.
Çocuklarımızın sahibi olmadığımız düşüncesi,
1.Çocuğa vurmak istediğimizde vurmama sebebimiz olsun,
2.Cezayı şiddetlendirmek istediğimizde şiddetlendirmeme sebebimiz olsun inşallah.
Ben bu çocuğun sahibi değilim, onun bana boyun eğmesi gerekmiyor diyelim.. bu düşünceyle öfkemizi imha edelim. Sakinleşmeye çalışalım, sakinleşince de çocuğa boyun eğdirmeyi değil çocukla konuşmayı seçelim.
Allah hepimizi bizim elimizle çocuklarımıza gelen yaralanmalardan ve ölümlerden korusun. Böyle vicdan azabıyla yaşamaktansa elimizi indirmek ve şiddetten uzaklaşmak için dua edelim. Saliha Erdim seminerlerinde annesinin tokadıyla ölen bir çocuktan bahs eder ve hiçbir anne babanın aynı şeyi yaşamaması için dua eder. Allah hepimizi böyle bir vicdan azabından korusun. AMİN.
Cezayı şiddetlendirmenin tehlikeleri sonraki yazılarda devam edecek.
* Alıntılar ‘Çocukta Dış Disiplin Mi, İç Disiplin Mi?’ isimli kitaptan yapılmıştır. Dr. Thomas Gordon, Sistem Yayıncılık