İÇ DÜNYA

Allah Gerçek

Kaygılarla yüzleşmenin yaşı yok. Ötelemeyip yüzleşebilmekse kesinlikle içsel samimiyetle ilgili.

İnsanın kendini istemsiz şekilde içinde bulduğu bir durum yüzleşme. Duygularınızı yok sayamaz hale geldiğinizde gerçekleşiyor. Yüzleşmelerden sağ salim çıkamadığımızda ise ruhumuzun kuvveti azalıyor.

Dün gece 5 yaş bıdığım Zeynep yatmadan önce ben ona çişini yaptırırken ‘anne ben yaşlanmak istemiyorum’ diye bağırdı. Zaten tuvalete götürmeden önce de ağlamaklıydı. Fakat hepimiz bir gün yaşlanacağız deyince birden bire acı içinde hezeyanvari ağlamaya başladı.

Kızım neden böyle yapıyorsun noldu filan derken ‘Çünkü ölmek istemiyoruumm’ diye bağırarak ağzındaki baklayı çıkardı. Adeta beni azarlayarak tekrar bağırdı ‘Bilmiyor musun yaşlanınca ölünür.’

Ama nasıl akıyor o gözyaşları hızlı hızlı, duyguları nasıl derin nasıl gerçek eriyorum karşısında. Çişini halledip yatağa geçiyoruz. Yatağa oturup ‘Iğığığı’ yapıp kafasını ellerinin içine alarak nasıl sızlıyor dertli dertli. Birden bire neye uğradığımı şaşırmış bakıyorum. Önceki iki çocuğumda bu diyalogları kriz şeklinde yaşamamışım.

Neden korkuyorsun canım diye sorduğumda  ‘Çünkü ölünce kutuya giriyoruz, çünkü toprağa giriyoruz bilmiyor musun?’ diye çatıyor. ‘Iğığı ben sizi çok özlerim’ deyip bana sarılıyor arada bir. Düşünüyorum yakında bir ölüm de olmadı çevrede.

Sarılıyorum sıkı sıkı, başını okşuyorum.

Önce bir ‘senin daha bunları düşünmene çok var’ diyecek oluyorum. Sonra çizgi filmde Kayu’nun babasının da aynı durumda aynen bu geçiştirme cümlesini kullandığını hatırlıyorum. Ki öyle geçiştirmesini kendimce çok eleştirmiştim.

Oysa çocuk bu duyguları yaşıyorsa yüzleşiyordu niye üstünü kapatmaya çalışacaktım ki. Kapatırsam bir gün bir ölüm gördüğünde baş etmesine yardım edecek manevi ilaçları ondan saklamış olmayacak mıydım? Hem de küçük kalbinin ferahlamaya bu kadar ihtiyacı varken nasıl bırak düşünme bunları diyebilirdim.

Kalbini yüz üstü bırakmış gibi.

Başladım ona en çok acı veren kısımdan:

‘Kızım ölünce her şey bitiyor diye düşündün ondan üzüldün galiba. Merak etme hiç bir şey bitmiyor yok olmuyor. Yepyeni bir hayat başlıyor. Allah’a dönüyoruz ve O bizi çok seviyor. ‘

‘Hani Allah nerede, ben onu hiç görmüyorum’ cümlesi geldi arkasından. Bu soruyu geçenlerde de sormuştu. ‘O bizi görüyor biz O’nu görmüyoruz’ şeklinde cevaplıyorum.

Biraz daha sorarsa biraz daha detaya girerim diye bekliyorum.

Ne sorsa beğenirsiniz? ‘Yaşlansam ama ölmemek için her şeyi yapsam olmaz mı? Sağlıklı olsam, dikkat etsem.’ Ses hep ağlamaklı.

Esbapperestliğe sığınıyor aklıyla. Kendisini ölümden kurtaracak herhangi bir sebep arıyor. Ağlayasım geliyor. Ah çocuğum bu mümkün olsa tüm insanlar yapmaz mıydı…

‘Hepimiz öleceğiz yavrum ama merak etme hepimiz öleceğimiz için hep birlikte olacağız, ayrılmayacağız.’ Sorular devam ediyor:

‘Peki anne Allah gerçek mi? Ben onu gerçek değil sanıyordum.’

İşte bomba cümleyi söylüyor. Ah çocuğum büyüklerin bile çoğu Allah’ı hayal sanıyor senin öyle sanman öyle normal ki. Çünkü O’nu hayal olmaktan çıkaracak düşünme ve akletme biçimiyle eğitim almıyoruz. (Elbette bunlar ona söylediklerim değil içimden düşündüklerim. )

Cevaplıyorum:

‘Evet kızım Allah gerçek hepimizi O yarattı. Bak vücudumuza biz kendimiz mi yaptık hayır O yaptı.’ O’nun yaptığını nereden biliyoruz derse ya da daha fazla delil sorarsa cevaplamaya hazır bekliyorum ama başka soruya geçiyor.

‘Peki O bizi nasıl görüyor anne?’

‘O’nun gözü bizim gözümüz gibi küçük değil, her şeyi gören bir göz.’ Aslında bunları daha önce defalarca konuşmuştuk. Ama o zamanlar beyniyle sormuştu. Şimdi kalbiyle soruyor. Verdiğim cevaplar kalbindeki kaygıya iyi geliyor.

Sorular daha da ileri gitmeye başlıyor.

– Ölen kişi kutunun içinde kalmıyor mu yani?

– Hayır. Toprağın altında kalan bizim vücudumuz. Biz eskimiş vücudumuzu bırakıp bulutlara çıkıyoruz.

– Peki bulutların yumuşaklığını hissediyor muyuz anne?

– Bulutların da üstüne çıkıyoruz, yıldızlara gidiyoruz.  Uçuyoruz. Gökyüzünün katları var oralara gidiyoruz.

Tabutun ve toprağın son nokta olmadığını anlamak onu biraz rahatlatıyor. Bizi yalnız bırakmayan bir Allah’ın olduğunu düşünmek de… Rahatlamadan istifade ederek başını okşaya okşaya yatırıp üstünü örtüyorum. Uyuyor.

Belki de ölümle yüzleşmek Allah’ın ne kadar gerçek olduğunu ona hissettiren ilk şey oldu.

Çünkü ölüm demek, insanın kendine ait en gerçek şey sandığı hayatın elinden kayması demek.

Ve Allah demek, o hayatı tutup yok olmasını engelleyecek tek gerçek demek.

Biz de evlatlarımız da sadece gözün gördüğünün gerçek diye anlatıldığı bir yetersiz felsefenin içindeyiz hala. Oysa sadece gözün gördüğüne bakmak yüzeysellik değil de ne. Aklın gördüğü gerçek olan.

Yürümek gerçekse, yürümek için kullandığımız sistemi var eden gerçek olmaz mı hiç?

Nefes almak gerçekse, o nefesi almak için kullandığımız ağzı burnu var eden gerçek olmaz mı hiç?

Dünya gerçekse, o  dünyayı var eden gerçek olmaz mı hiç?

Aklıyla görenler için Allah gerçektir her şeyden çok.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...