Fesleğen bahçesi rumuzuyla yazan sevgili okuyucu,
Atalet üzerinde duralım talebinize yorum olarak cevap verecektim ama baktım biraz uzun olacak. Yazı olarak koyayım en iyisi dedim.
Her durum bir sonuç olduğu gibi atalet de bir sonuç diye düşünüyorum. En önemli sebebi de bence kendi dünyamızdaki bazı anlamların değişmemesi hep aynı kalması, yoksa hep aynı şeyleri yapmak değil. Sebep her şeye hep aynı pencereden bakıyor olmak. Her şeyi hep bir önceki günkü şeyin aynısıymış gibi değerlendirmek, her günü bir önceki günün aynısıymış gibi algılamak.
Yanlış anlamayın, bunları sizin için söylemiyorum. Aynı şeyi zaman zaman kendim de yaşadığım için biliyorum.
Bu sorunu, yani bize hep her şeyin aynı gelmesi sorununu öncelikle etrafımızdaki ve kainattaki hareketliliği değişikliği fark ederek, ve hareket çarkının bir parçası olmaya çalışarak çözebiliriz. Bunu önce beynimizde gerçekleştirmemiz gerekir elbette.
Ne kadar durağan gözükse de kainattaki her şey hareket halinde. Akşamdan yıkayıp tezgahın üstüne koyduğumuz ve orada öyle durduğunu düşündüğümüz tabağın atomları bile sürekli hareket halinde. Toprak hareket halinde, içinde, dünyadaki bütün fabrikaların işlevini geride bırakacak faaliyetler dönüyor. Tohumlar çatlıyor büyüyor, bir kayısı ağacındaki kayısı olacak bütün değişik maddeler ve mineraller ilginç bir şekilde sanki ağacın dallarından süzüle süzüle gidip bir kayısının içine konuyor.
Pencereden baktığımızda bugünkü gün dünün aynısı gibi geliyor belki bize, ama bugün ne güneşin konumu ne ayın konumu, ne dünyanın eğriliği, ne Samanyolu galaksisinin uzaydaki yeri dünkünün aynı değil. Penceremizin önündeki ağaç bize aynı gibi görünse de dünkünün aynı değil.
Hani farkındalık derler ya, biraz bunların farkında olmaya çalışmak gerekiyor sanırım. Bir kuşun ötüşünü basit bir şey gibi algılamamak, bir ağacın hışırtısına biraz dikkat edebilmek gerekiyor. Etrafımızdaki hareketleri, sesleri izleyebilmek, fark edebilmek gerekiyor. Fark edebilirsek biz de o hareketli alemin, ilgili ve hareketli bir bireyi oluyoruz ister istemez.
Ve en önemlisi de, hareket halinde olan her şeyin eşsiz bir haz ve lezzet alıyormuş gibi davrandığını fark edebilmek olsa gerek. Kainatta bize atalet ve uyuşukluk mesajı veren hiçbir şey yok, ama hareketlilik ve neşe mesajı veren çok şey var. Her şey, şevkle ve sanki görev yapıyormuş gibi değil de eğleniyormuş gibi lezzet içinde yapıyor görevini. Bir karıncanın hayret veren hızlılığında, bir kelebeğin ahenkli kanat çırpmasında bir güzellik ve haz mesajı vardır. Kaplumbağa bile yaradılış itibarıyla yavaştır ama yapabildiğinin en iyisini yapma dinginliği içindedir.
Yani ki, son derece hareketli ve içinde durağanlığa yer olmayan bir dünyada yaşadığımızı fark etmek ve “vay be ben nasıl bir dünyada yaşıyormuşum” diye hayret edebilmek gerekiyor. Hayret ettiğiniz bir şeyin karşısında atalete kapılmak pek mümkün değildir.
Bunlar düşünmemizle ve beynimizi motive etmekle olacak şeyler.
Bir de fiziksel olarak yapabileceğimiz şeyler var. Mesela konuşarak kendi kendimize bazı şeyleri söyleyebilir, bedenen bazı şeyler yaparak ataleti yenebiliriz. Eşim her sabah olmasa da çoğu sabah pencereden bakar ve şöyle der, “işte yepyeni bir gün daha başladı, güzel bir gün, bize hediye edildi”. Ve hayatının en fırsat dolu günüymüş gibi davranır o güne, masasının başına geçer şevkle çalışır. Öyle başlaması, gününe o anlamı vermesi gününü o kadar anlamlı geçirmesi için ilk ve önemli bir adımdır.
Saliha Erdim’in sık tekrarladığı bir cümle vardır, “Her sistemin oluş ve bozuluş kuralları vardır. Oluş kurallarına riayet etmelisiniz bir şeyi istiyorsanız” Devamında şöyle der: “Zor gelse bile gülümseyebilirseniz, beyninizden mutluluk hormonu salgılanır, ve mutlu olursunuz. Mutlu olmak için ilk adımı atarsınız gülümsersiniz ve ardından gerçekten mutlu olmak gelir.” Ve şöyle der; “Ama eğer bir köşeye gidip can sıkıntısı içinde durmak ya da uzanmayı tercih ederseniz, vücut da bunu algılar ve hislerinize yansıtır. Mutsuz ve yıkılacak gibi olursunuz”.
Bugün güzel bir gün, farklı bir gün diyerek kalkarsanız kendinize söylediğiniz bu basit cümle o gününüzü çok etkiliyor. Mutlu olmanın ilk kuralına riayet etmiş oluyorsunuz.
Başta demiştik ya, ataletin sebebi her şeyi aynı gibi algılamak diye. Algımızın değişmesi için penceremizin değişmesi iyi bir yoldur ve kitaplar bu pencere rolünü üstlenmeye çok müsaittir. Her kitap yeni bir bakış açısı kazandırır, kraker kitap değil de gerçek bir kitapsa tabii. Size Üstün Dökmen’in “Küçük Şeyler” Serisini tavsiye edebilirim. Hem kainatta, hem insan ilişkilerinde küçük gördüğümüz bazı şeylerin küçük olmadığını ve nice küçüklerin, içinde büyükleri sakladığını gösterme ana fikriyle yazılmış kitaplar.
Ataleti yenmek için yapmamız gereken önemli bir şey de, güne erken başlamak. 9-10’dan sonra kalkan insanların ve hatta çocukların güne ümitsiz ve miskin başladıkları ispatlanmış bir şeydir. Erken kalkmak ise zindelik ve mutluluk sebebidir, erken kalktığımız için uykumuz gelse bile yarım saatlik bir öğlen uykusuyla yenilenebiliriz. Erken kalkınca daha öğlenken sanki ikindi vaktiymiş hissine kapılırız, akşam olduğunda ise sabahtan beri 2 gün yaşamış gibi hissederiz. O günün faaliyetlerinden alınan sonuç sanki 2 günlük sonuç gibidir, mutlu olmamıza sebep olur.
Erdal Demirkıran’ın “Sadece Aptallar 8 Saat Uyur” kitabında bir bölüm vardı o geldi şimdi aklıma uykudan bahsedince. “Sabah güneş doğuyor, bütün canlılar harekete geçiyor güneşle beraber. Ama insanlar hala uyuyor. Saat 6.. 7… 8… 9 oluyor, uyanma başlıyor.” gibi bir tasvirle durumuzun dramatikliğini anlattığı bir bölüm vardı. En geriden insan geliyor yani. Bu kitabın ismi ukalaca gelmişti bana ama okuduktan sonra ciddi bir erken kalkma bilinci oluştuğunu fark ettim hemen uygulayamasam da. Kitapta uyuma saatlerinizi nasıl düzenleyeceğinizle ilgili öneriler de yer alıyor.
Tabi insanın bir hedefinin olması lazım. Erken kalktınız ama sizi ciddi anlamda çeken peşinden koştuğunuz bir merkez yoksa erken kalkmanız sadece bazı zamanlar geçici mutlu eder.
Biz anneler çocuklarımızın bazı hedefler koymamıza engel olduğunu düşünüyoruz bazen. Engelin kafamızdaki bu düşünce olduğunu anlayamıyoruz ne yazık ki. Halbuki çocuklarımız sıra dışı hedefler koymamıza sebep olabilirler. Bu site benim için öyle bir hedefti mesela, çocuklarımın sebep olduğu ve çocuklarımla gelişen, çocuklarım büyüdükçe anlamını kazanan bir hedef.
Çok kabiliyetli anneler var, ama kendilerini sadece çocuklarının yemek tuvalet giyinme ihtiyaçlarını karşılayan biri gibi hissedip ümitsizliğe düşüyorlar. Halbuki çocuklarla geçirilen zamanlardan çıkarılacak öyle hedefler var ki. Mesela “çocukların yaptıkları espriler” diye bir kitap yok, ama böyle bir kitabı yazabilecek kişiler anneler. Çocukların ciddi espri kabiliyetleri var, çok eskiden okuduğum bir kitapta birkaç çocuk esprisi vardı, şu an hatırlamıyorum ama çok gülmüştüm. Çocuklardan hazır cevaplar veya çocuktan al haberi diye bir kitap yok. Böyle kitaplar olsa annelerin bakış açısını ve gülümseme anlayışını geliştirme adına da faydalı bir şey yapmış oluruz. Böyle bir hedefiniz olsa, algıda seçiciliğiniz de ona göre olur, hedefinizle ilgili şeyleri fark eden, merak eden düşünen biri olursunuz.
(Yanlış anlamayın siz yazıyorum ama şahsınıza değil bu söylediklerim, herkese. Aceleden siz diye hitap ettim hep.)
Böyle şeyler annelerin ellerinden çıkabilecek eserler, vaktim olsa ben yapacağım ama vaktim yok. Şu an yepyeni başka bir şeyler ile meşgulüm.
Hasılı bizi tatmin edecek ve hatta çocuklarla gelişen bir hedefimiz olursa çocuklarımızın engel olmadığını göreceğiz.
Bir diğer ataleti izale etme sebebi de egzersiz olabilir. Kan dolaşımının hızlanması vücudun dinginliğine ve kendimizi enerjik hissetmemize sebep olur. Öyle vakit ayırıp uzun uzadıya bir şeyler yapmaya da gerek kalmadan, tezgahta, otururken, yatarken, ayağımızda çocuğu sallarken kaslarımızı hissederek, yani belli kasma gevşetme hareketleri yaparak hem sağlığımıza hem mutluluğumuza hem dinginliğimize katkı sağlayabiliriz. Zor mu? Hayır, hiç değil.
Bitmesin istedim bu yazı, yazarken ben de çok şey öğrendim ama yemek hazırlamam lazım şimdi.
Ataleti yenme ile ilgili google dan arama yaprak başka çözüm önerileri de bulabilirsiniz.
Herkese sevgiyle,