Çocuklar bizi çok iyi tanıyorlar.
‘Sınıfta herkesin akıllı telefonu var anneee yaa.. Bir tek benim yok annee yaa..’ gibi duygu sömürülü cümlelerle bir ara öyle stratejik saldırı yaptılar ki, neredeyse inanıyorduk.
Şu an 12 yaşındaki oğlumun ‘telefon isteme dönemini’ çok ama çok zor atlatmıştık. Şimdi geriye dönüp bakınca çektiklerimize değmiş diyorum. Eğer bayrağı indirseymişiz asıl çile çekme dönemimiz ondan sonra başlayacakmış.
10 yaşındayken bir kutlama günü müydü neydi sınıfa herkesin akıllı telefonla geldiğini söyledi bize. Şaşırdım, tüm veliler çocuğuna akıllı telefon almış olamazdı.
Eşim anne babaları bir günlüğüne kullan diye vermiştir dedi. Oğlum ‘ama herkes bu annemin/babamın değil benim diyor’ dedi.
Eşim ‘Sen de inandın mı?’ şeklinde karşılık verdi. ‘Eğer sen de onlar gibi kendinin olmadığı halde benim demek istiyorsan vereyim telefonumu’ dedi. Ki o zamanlar bizim akıllı telefonlar da çok eski modeldi, çocuğa versek bile götürür müydü okula bilmiyorum.
Bizim oğlan babasının kararlı duruşu sayesinde pek bir argüman üretemedi. Ama canı bir şeye sıkıldığında, bize herhangi bir olumsuz tepki vermek istediğinde odasına girip akıllı telefon diye ağlar oldu.
İşte o zaman şahsen biraz tereddüt eder gibi oldum. Ama eşim hiç kararlılığını bozmadı. Telefon alınınca problemlerin daha da artacağından çok emindi hep.
Çocuk bize ne sözler verdi, o programı kullanmam, şuraya asla üye olmam yeter ki alın şeklinde. Eşim çocuğun bu sözleri tutmak niyetiyle verse de tutamayacağını biliyordu.
O aleti elinde bulunduran bir çocuk olup, çok merak ettiğin programları yüklememek, akıllı telefon kullanmanın doğasında yoktu bir kere.
Alınacaksa lisede alınacağını elli kere tekrar etti eşim.
Çocuğun ara ara isterim diye ağladığı, bizim de neden olmayacağını milyon kere tekrar anlattığımız süreç bilmem altı ay mı sürdü bir sene mi.
Ben sürece çok da müdahil değildim aslında. Karşıdan izleyen ve çocuk ne zaman konuyu bana açsa bildik şeyleri tekrar edip, direnmeyle karşılaşırsam babanız bilir diyerek topu hemen eşime atmanın rahatlığı içindeydim.
Eskiden beri her ciddi konuda çocuklarla yüz göz olan kişiyken, sorunları böyle bir dayanıklı baba mercisine havale etmenin lüksü de çok iyi gelmişti. Çaresrıizlikten böyle yapmak zorunda kalıyordum. Çünkü çocuk öyle şeyler yapıyordu ki kafam karışıyordu, duygularım allak bullak oluyordu. Öyle mi böyle mi kararsızlığı içinde çok yıpranıyordum. Ki çok kolay azarlayan, otoriter yanımı sürekli tolore etmeye çalışan biri olduğum halde çocuk sözleriyle beni maymuna çeviriyordu düşünün.
Bir gün oğlan yine aynı şekilde aynı konuya takık olarak bütün gün evde somurtuk gezdi. Telefon alınması gerektiğine dair kendince profesör edasında konuşarak. Akşam eşim eve geldi. Onun aynı halini yine görünce birazcık kendine hakim olamadı ve sesini yükseltti:
‘Sen daha 11 yaşındasın, senin için neyin zararlı neyin kötü olduğuna karar verecek yaşta değilsin. Ben senin babanım bunu senin için uygun bulmuyorsam bulmuyordumdur, kararım değişmeyecek anladın mı?’ dedi. Normalde hiç sesini yükseltmeyen babayı böyle kararlı görünce çocuk 1 km. geri gitti tabi.
O mevzu o gün orada kapandı.
Yaklaşık bir sene sonra daha 10 yaşını tam doldurmamışken kızım da benzer taktikler denedi. Ara ara ağladı istedi derken toplamda bir hafta sürdü uzatışı. Ağabeyine bile alınmadı sana mı alınacak cümlesi ona karşı kullandığımız en kuvvetli argümanımızdı tabi. Ağabeyine almış olsak ona da almak zorunda kalacağımızın tersten de söylenişiydi bu.
Okul ve kurs çıkışında, çarşıya markete gittiklerinde iletişim kurmak gerektiği de bir gerçekti tabi. Önce oğlana sonra da kıza tuşlu telefon aldık.
İşte biz böyle geçirdik bu süreci. Kendine face açtı mı, orada burada şunu bunu paylaştı mı, saçma sapan şeyler öğrenir mi, birileri onu kandırır mı gibi evhamlardan ve çocukla ilişkimizi de bozabilecek bir dünya sorundan geçici olarak kurtulmuş olduk.
‘Çocuğa akıllı telefon almalı mıyım’ sorusunun cevabı da herkese göre değişir. Uzmanların bir çoğu lisede alın diyor. Bu yazıyı almalı mısınız almamalı mısınız bağlamında yazmadım zaten. Almak istemeyenlere psikolojik destek olsun diye yazdım.
Bu yaşadıklarımız çocukların ergenliğe girişi başlarken bana bir ders oldu. Ergen çocuğa yaklaşım felsefemin ilk aforizması şöylece oluştu zihnimde:
‘Çocukla ilişkini bozmayacaksın onu tıpkı küçükkenki gibi öpüp koklamaya devam edeceksin ama doğru bildiğin konuda taş duvar gibi kale gibi dimdik duracaksın. Bu işi baba daha iyi beceriyorsa ona yaptıracaksın. ‘
Derseniz ki ‘bunun neresi aforizma?’
Söyleyeyim: Uygulaması.