‘Aa hayır şeker yenmez, çok zararlı’ dedi yaşlı teyze. Böyle kızar gibi değil de yumuşak yumuşak. Hem de gayet kararlı şekilde.
Bir dükkandaki rengarenk şeker topları kutusuna elini uzatan kızımı tam ben de vazgeçirmeye çalışırken duyduğum bir cümleydi bu. Öncesinde eyvah yine ‘Alıver çocuğa ne olacak’ diyen biri diye korkmuştum.
Fakat teyze şaşırttı beni.
Aklıma şu soru takıldı tabi: Normalde çocuk mahrum kalacak diye bir psikolojiyle düşünürdü yaşlılar. Hep bir garibanlık psikolojisiyle bakarlardı. Çocuk yiyemeyecektir ve üzülecektir şeklinde.
Acaba bu teyzede neden garibanlık psikolojisi yoktu? Bilemezdim tabi…
Ama şunu yeniden hissetmiştim ki çok güzeldi bu psikolojiden özgürleşmek…
Bu garibanlık psikolojisi denilen şey maddi durumun iyileşmesiyle, standartların yükselmesiyle filan da geçmeyen bir şeydi..
Galiba insanın hayata bakışıyla ilgiliydi.
Bu psikolojiye göre insanın canını istediğini yapAMAMASI en büyük ‘zarar’dı. Gerçek zarar ve yararın ne olduğu pek önemli değildi.
Zararı faydayı mahrumiyet hissi belirliyordu. Canının çektiğini elde etmek mutlaka faydaydı. Mahrum kalmaksa mutlaka zarar kategorisindeydi.
Artık nasıl geçerdi bilmiyorum ama … Bu garibanlık psikolojisinden özgürleşmiş insan olmak lazımdı.
O teyzenin arkasından teşekkürle bakarken bunu düşündüm.