Birkaç gün önce kitap okumanın faydalarıyla ilgili ödevi varmış bizim kızın. Anne babasına çevresindekilere soracakmış.
Sordu cevapladık. Bakış açımızı genişletir, düşünme yeteneğimizi geliştirir gibi şeyler söyledik.
Ayh dedim çocukluğumuzda bize de ne çok belletirlerdi bu faydaları. Bana çok sıkıcı gelirdi. Bir kulağımdan girer ötekinden çıkardı. Kitap okumayı zaten pek sevmezdim. Okumayı öven laflara gıcık olurdum.
Kitaplar ve dahi konuları ilginç gelmiyordu. Bir hikaye varmış çok güzelmiş, bana ne. Bana ne ya banane buydu hissim de fikrim de.
Kitaplara ilgi duyanları garipserdim. Ortaokulun sonlarında biraz kitap dünyasına girer gibi oldum. Ama tabi güzel diye adı çıkmış kitaplara yöneldim. ‘Fareler ve İnsanlar’ı okudum.
İnsanlar insanın suratında tokat etkisi yapan kitapları seviyor galiba diye düşündüm. Ya da kalbine bir iğne gibi acı batırabilen hikayeleri. Aynı yazarın başka bir kitabında okumaktan fena halde soğuduğumu hatırlıyorum.
Biraz daha kesif ve duygusuz polisiye romanlara yöneldim. Bir süre sonra onlardaki sürükleyicilikten de bıktım. Zaten matematiğe aşık bir sayısalcıydım. Kitaplarla olan kısa ilişki denemem böylece sana erdi.
Sonra Risale-i Nur girdi hayatıma. Okumayı nasıl sevdim, nasıl bazı cümleleri içtim, bazılarında yüzdüm uzun uzun anlatmayacağım. Asla bana ne diyemeyeceğim konular, korkularım kaygılarım, acizliklerim. Kendimi şu koca dünyada ne gibi hissettiğim.. Kendi hayat hikayemi bir dram olmaktan nasıl kurtarabileceğim.. Hepsi önümdeydi.
Kitaplarla ilgili fikrim de dönüştü tabi.
Demek ki insan içinde birşeyler bulduğu kitabı okuyordu. Bu kadar basitti.
Bazen eve gelen bazı misafirler girişteki kitaplara ek, salondaki kitapları da görünce fazla buluyor. ‘Okuyor musunuz bunları?’ diye soruyor. Ne cevap vereceğimi bilemiyorum.
Eskiden beri kitap okumayanların küçümsenmesini hiç sevmedim. Asla kınamıyorum bu insanları. Demek ki diyorum şimdiye dek eline geçen kitapların hiçbirinde gözbebeklerini ışıldatan bir şey bulamamış. Kitabın neden okunabileceği hakkında tanıdık bir duygusu yok.
Belki onun da karşısına edebiyat adı altında ümitsiz ve anlamsız hissettiren, insanı şu dünyada yapayalnız kimsenin elinden tutmadığı bir yetim gibi tasvir eden hikayeler romanlar çıkmıştır.