İÇ DÜNYA

Amaçları kalben terketmek

Şu aralar herhangi bir konudan konuşmak çok boş ve gereksiz geliyor. Çocukların okula başlaması, geçen yıl çektiğimiz sıkıntılar ve öğrendiklerimiz. Kadınların yükünün bu dönemde yüz katına falan çıkması. Dünyada oluşturulan korku salgını, biyolojik sıvılarla insanlara neler yapılmak istendiği. Konuş konuş ne olacak. Zaten artık bir iki aya herşey apaçık olacak gibi geliyor.

Ağustos ayında 40 yaşımı doldurdum. Sadece şu hissi taşıyorum. Allah’tan başka hiç kimse bizi rahat bırakmayacak. İşte bunu konuşmaya çok hevesliyim.

Bu dünyada yaşadığımız ne, hikayemiz ne diye baktığımda şu manzara var karşımda. Kalbi Allah’a uzak olan herkes Allah’ın konumunu takınmaya çalışıyor. Anne baba olsun, ergen olsun, devlet başkanı olsun, derin devlet konseyinin bir üyesi olsun, herkes Allah’ın kulu üzerindeki tasarrufunu taklit edercesine diğerleri üzerine planlar yapıyor. Diğerlerine kafayı takmış.

Allah’tan uzaklaşınca nefs- i emmarenin şemsiyesi altına giriliyor. Onun da zaten başlıca özelliği kendisini Allah’ın karşısında kul değil hür görmek. Kendi istediği herşeyi, ben böyle istediğim için bu şey güzel argümanıyla doğru bulmak. O nedenle istediğimiz kadar kendimize anlatalım, efendim senin şuna karışman doğru değil, bu planı sen yapma falan diyelim ‘işlemez.’ Nefis Allah’tan uzak olduğu için onları yapabileceğini iliklerine kadar hissediyorken bu sözleri kim duyacak?

Bilemiyorum herkes için aynı olur mu, benim farkındalığım uzaklığımı çok hissedip bunun acısını çekmemle başlıyor. Bu acı ne kadar uzak kaldım üzüntüsü değil bu arada. Uzak olmak kalbi yorduğu için, herşey ağır geliyor. Acı verici oluyor yaptıklarım ve herşeyle ilişki kuruşum. Haa işte o zaman anlıyorum herşeyin rengi neden kararmış. Neden böyle sırtımda dünyanın yükü var gibi. Ben Sahibimden çok ayrılmışım da ondan. Yaşadığım da aslında ayrı olmanın acısı.

Hemen bir kavuşmam lazım.

Ve ayrılığa giden başlıca yoldan bir çıkmam lazım. Yoksa etkisi hemen geçer.

Bu yoldan çıkmanın çaresi ‘amaçları kalben terketmek’.

Gün içinde yaptığımız şeyleri amaç haline getirmek ve kalbimizde çok büyük çok olması gereken şeylermiş gibi onlara anlam vermek, o amaçlara çok fena bağlanmak oluyor. Sabah kahvaltı hazırlamak, lezzet almak, çocuğu okula götürmek, evde ya da dışarıdaki gündelik işlerimizi halletmek, çocuklarla eşimizle zaman geçirmek. Bunlar günümüzün amacı olunca acı başlıyor.

Oysa bunlar benim hayatımdan geçenler. Hayatımın eşyaları, doneleri gibi. Bunlar elbette olacak, elbette lezzet de alacağım işlerimi de halledeceğim. Ama benim amacım bunlarla değil, O’nunla var olmak. Başka hiç birşey bana amaç olamaz.

Haykırmalıyım O’na, yalvarmalıyım, ben Seninle varım demeliyim. Benim amacım bu demeliyim. Yoksa hayat azap demeliyim. Ben sana uzak olursam, hangi fayda, hangi tat, hangi kazanç, hangi özellik, hangi farkındalık bana iyi geliyor ki demeliyim. İbadetler tam da bu duyguya matuf.

Evet Allah’tan başka hiç kimse bizi rahat bırakmayacak ve de rahatlatmayacak.

Hikem-i Ataiyye’den üzerine eserler yazmalık bir söz ile bitirelim. Beni çok etkiler, can hıraş uğraşılıp peşinde ömür tüketilen herşeyin değerini ortaya serer:

‘Cenab-ı Hakk’ı bulan neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden neyi kazanır?’

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...