İÇ DÜNYA KADIN

İnsan varsa aile var

‘Aile yapısı bozuluyor, aile zor durumda’ gibi cümleleri çok duyar olduk. Ancak herkesin aile derken kast ettiği kavram farklılaştı.

Kimisi aile derken herkesin birbirini sevdiği ve kendini bulduğu bir ortamı kast ediyor. Kimisi ise herkesin birbirine baskı uygulamak için, kendi konumunu kullandığı bir ortamı.

Bir de aile kelimesini ‘mucizevi kutsal formül’ anlamında kullananlar var. En çok onları garipsiyorum. Aile hiyerarşinin en tepesinde onlara göre. Her durumu kötüleştiren ya da güzelleştiren o. Güneş gibi bir kaynak.

Bir yandan aile bütünlüğünün önemini yadsımıyorum, aileler parçalanınca özellikle çocuklar açısından hiç açıcı görüntüler ortaya çıkmıyor. Bir yandan da aileyi insandan daha değerli gören bir bakış açısıyla ailenin kutsanmasından rahatsız oluyorum.

Rahatsız oluyorum çünkü ailenin hayal ettiğimiz huzurlu dünyayı oluşturacak bir ‘kaynak, yegane sebep’ olarak ele alınması çok çok sorunlu geliyor.

Böyle ele alınca insanın her durumda aile kavramına tâbi olması gerekirmiş gibi bir yorum yapılıyor. Aile varsa insan da var çıkarımı yapılıyor.

Oysa ‘insan varsa aile var’ şeklinde bakabilmeliydik. Rasulullah (ASM) ‘kocamın ahlakında hiç bir kusur görmedim, o çok iyi biri ama onu sevmiyorum’ diyen kadının mihri geri vermesi koşuluyla boşanmasına izin veriyor. Evlilikte sevgisizlikle işkence gören nice insana çoktan izin verirdi diye düşünüyor insan.

Aile bir kaynak değil, insanların mutlu olduğu bir dünyada, ortaya çıkan bir sonuç olabilir olsa olsa. Kadının sevdiği bir erkekle mutlu olduğu, erkeğin de sevdiği kadınla mutlu olduğu dünyadaki bir sonuç.

Ancak kadınlar ve erkeklerle ilgili durum artık pek öyle değil. ‘Konuş benimle ya Aişe’ cümlesini kurduran itkiyi bulmak zor.

Eşcinsellere kadar gitmeye gerek yok, bizim yaşadığımız sosyolojik ortamda bile artık erkekler erkeklerle vakit geçirmekten, kadınlar kadınlarla vakit geçirmekten çok daha mutlu hale gelmiş. Bu çok garip bir durum. Böyle bir dünyada insanlar neden aile olmak istesin ki?

Eskiden bu sorulara ‘her iki taraf gündelik hayatının devamı ve kalitesi için diğerine muhtaç’ gibi cevaplar veriliyordu. O cevap da güncelliğini yitirdi.

‘Yoo artık onunla değilken hayatım çok daha kaliteli’ diyor insanlar. Çünkü ruhunun yaşadığı baskı, evliliğin getirdiği nice avantajı hiçe indiriyor.

Bedensel ilişki dışında neden karı ve koca gönül ilişkisi kuramıyor? Neden birbiriyle zaman geçirmek istemiyor? Neden en çok aidiyet hissedilecek bu ikili ilişkide, kadın olsun erkek olsun taraflar bazen kendini insan gibi bile hissetmiyor? Anlaşılmış hissetmiyor?

Neden bir kadın/erkek eşimle bir kaç saat zaman geçireceğime, arkadaşımla geçirsem daha iyi diye düşünüyor?

Bu sorular böylece dururken aileyi bir arada tutma tedbirleri ne kadar işlevsel olabilir ki? (Ki aileyi bir arada tutma tedbirleri de alınmıyor, kanunlar aracılığıyla adeta koparma çalışmaları yapılıyor o da ayrı bir konu. Bu yazının konusu bireylerin iç dünyasında ailenin anlamına dair…)

Evet aile sevdiğimiz bir kavram, evet aile kadın erkek ve çocukların tek bir kişiymiş gibi hareket ettikleri, kendine özel bir şahs-ı manevi. En derin insanî ihtiyacımız olan yakınlığı karşılamak için dışarıya karşı korunaklı, içeride ise sonsuz özgür bir alan. O kadar çok güzelliği sayılabilir ki. Bir güven alanı, bir ilişki alanı.

Ancak günümüz sorunlarını, aile bozuluyormuş da o yüzden insanlar birbirinden kopuyormuş gibi okumak en hafifinden kolaycılık oluyor herhalde.

İnsanlar içten içe birbirlerinden hızla kopuyor da o yüzden, bir çok yapı gibi aile de bozuluyor şeklinde bir manzara var da, okumakta zorlanıyoruz gibi geliyor.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...