ANNELİK DIŞ DÜNYA EĞİTİM OKUL KADIN

Tayyip Erdoğan ile konuşmak

Son günlerde bana gelen sorulardan biri şu:

Hem mevcut hükümetin yaptıklarını çok eleştiriyorsun, hem de 15 Temmuz’da ailenle köprüye gidecek kadar destek veriyorsun.

Hem Tayyip Erdoğan’ın bazı açıklamalarına çok tepki gösteriyorsun, hem de çok yanında duruyorsun. Bu nasıl oluyor?

Aslında böyle bir sorunun gelmesi bile garip değil mi? Bir siyasî partiyi/ şahsı destekliyorum diye nasıl her yaptığını doğru görürüm? Var mı gerçek dünyada bunun karşılığı?

Ben de dinî hassasiyeti olan nice insan gibi yaşantımıza getirilen özgürlüklerden dolayı destekliyorum hükümeti. Çocuğumu hem fiziksel şartları hem de eğitim kalitesi çok iyi olan bir imamhatip okuluna gönderiyorum mesela. İmamhatipi varoşla özdeşleştirmeye uğraşanlardan az mı çektik?

Üniversiteye istediğim kıyafetle girebiliyorum mesela. Edebiyat fakültesinin koridorlarında çarşaflı ve peçeli kız öğrenciler bile görebiliyorum. Tıpkı Avrupa ve Amerika üniversitelerinde olduğu gibi. Ak Partiden başka birileri bunu yapmaya çalıştı da engel mi olduk?

Sonra Mimar Sinan Camii gibi camiler inşa edildiği için çok minndetdarım. Bazen vakit namazlarına gidiyoruz bazen teravihe. Caminin altındaki çarşıda da, dışındaki yeşil alanda da ailece zaman geçiriyoruz, piknik yapıyoruz, dinleniyoruz. Cami oldu bize hayat merkezi.

Altında kitapçı, çocuklara oyun ve etkinlik alanı, anaokulu, tiyatro/seminer salonu, masa tenisi vs var. Küçük çocuğu olup şehirde ailesinden yardım alacağı kimsesi olmayan bir anne olmanız lazım ki, bu hizmetlerin kıymetini anlayasınız. Cami demek, namazı zor kıldığınız bakımsız yer demekti eski dönemde.

Bunlar gibi yüzlerce destek nedeni sayabilirim. Ancak elbette ki hiçbiri, her yaptıklarının arkasındayız olmadı sessiz kalırız şeklinde bir karakteri doğuramaz, doğurmamalı.

Soru sahiplerine diyorum ki, aslında benim durumumda olanların sayısı sandığınızdan çok daha fazla. Yani hem çok minnetdar, hem de çok kırgın olanlar.

Seçimden önce bir arkadaş whatsap grubunda cumhurbaşkanına yazdığım mektup -ki o mektup cumhurbaşkanımızın çok yakınındaki kişilere ulaştı- hakkında konuşuyorduk. Ayrıca ‘Oy vermesek mi?’ sorusu merkezinde..

Sonuçta geldiğimiz nokta ise şu oldu:

Evet bizim büyük kaygılarımız vardı. Bu kaygıları bir yana bırakamazdık. Ama kaygılarımızı Tayyip Erdoğan ve Ak Parti anlamayacaksa diğerleri hiç anlamayacaktı. (Hani şu cami deyince akıllarına ayak kokusu gelenler.) O nedenle oyumuzu verip seçimden sonra sorunları sistem içinde çözmeye çalışmalıydık. Hatta Tayyip Erdoğan ile bizzat görüşebilirdik.

Bu fikri verense, daha önce cumhurbaşkanımızla bizzat görüşme fırsatını yakalamış ve bazı düşüncelerini sunmuş bir arkadaşımızdı.

Grubumuzda o arkadaş dışında da farklı bağlantıları olanlar vardı. Cumhurbaşkanına çok yakın ailelerle samimiyeti olan da vardı, eski bakan kızı olan da.

Seçimden sonra, ne yapabiliriz diye konuşmak için toplanmaya başladık. Bir görüşme randevusunu en uygun hangi yollardan alabileceğimize dair istişare yaptık. Görüşmede düşüncelerimizi hangi ana başlıklar altında ve nasıl ifade edeceğimizi konuşmak için de toplantılarımız devam edecek.

Eğer görüşebilirsek, işin en güzel tarafı cumhurbaşkanımızın karşısına herhangi bir derneği, cemiyeti, tarafı temsilen değil de birer sade vatandaş olarak çıkmamız olacak.

Zira biz sadece bir arkadaş grubuyuz herhangi bir kurum ya da kuruluşu temsil etmiyoruz. Hükümetten beklentilerimizi ve kaygılarımızı paylaşan tüm anne ve kadınları temsil etmiş olacağız sadece.

Beklentilerimiz 15 sene öncekilerle aynı değil. Yeni durumların oluşturduğu yeni sorunlar var. Bu minvalde özellikle cumhurbaşkanına yazdığım mektuptaki konular üzerinde durmak istiyorum görüşmede. Kanunlara mağduriyetleri giderecek yeni düzenlemeler önermemiz gerekiyor.

Ayrıca kadın deyince akla sadece istihdam sorununun gelmemesi gerekiyor. Dışarda çalışmayan kadınların da devlet desteğine ihtiyacı var. Çünkü şehir hayatının olumsuz şartları bir örümcek ağı gibi her yanımızı sarıyor. Ayrıca evler çocuklara dar geliyor. Çocukların ve gençlerin dijital dünyayla ilgili sorunları belki de en büyük derdimiz olmalı. Bu konuda da öneriler hazırlamak gerekiyor.

Ve artık tüm dünyada herkesin şikayet ettiği eğitim sistemi…

Eğitimden beklentiler değişti. Duygularının farkında ve kalbi olan insanlar yetiştirmek konusunda yazmayan yazar düşünür yok neredeyse. Mühendis ve doktor yetiştirmenin kolay, merhametli insan yetiştirmeninse daha karmaşık bir iş olduğu konuşuluyor. Fakat Finlandiya hariç tüm dünya böyle bir eğitim anlayışının acemisi.

Malesef bizim vizyonu geniş diye halkı umutlandıran milli eğitim bakanımızın da ilk işi, merhamet duygusunu daha da zayıflatmaya yönelik oldu. Atatürkçülüğü eksik buldu müfredatta.

Merhamet için kalp gerekir. Empati gerekir. Vicdan gerekir.

‘O ne yaptıysa doğrudur’ önermesiyse tüm bunların düşmanıdır.

O insanların inancına karışmışsa doğrudur. İnsanların nasıl giyineceğine karışmışsa doğrudur. Bu amaçla birilerine zarar verdiyse doğrudur. İdam ettirmişse doğrudur. Doğrudur, doğrudur, doğrudur…

Eğitimde bu anlayış varken, ortaya kalbi olan bir insan çıkabilir mi?

Bu geri kafalılığa geri dönemeyiz. Böyle bir lüksümüz yok.

………………………

Siyaset dünyası karışık. Bugüne kadar siyasetten çok az şey bekleyen biri olmaya çalıştım. Hatta bugün Akpartiye ateş püsküren dostlarımızın, daha bir kaç sene önce seçim akşamları yaşadıkları aşırı sevince hayret ediyordum. Nasıl bu kadar şeyi bir siyasî iktidardan umuyorlar diye..

Ancak hayır için siyasetin kapısını çalmak gibi bir yükü şu anda kaderin bize yüklediğini düşünüyorum. Eh kaybedecek birşeyimiz de yok. Kaybederiz diye korktuğumuz bir maaşımız, itibarımız ya da sosyal medya takipçimiz yok. Tek bir özgürlüğümüz var. Onun mücadelesini veriyoruz.

Nacizane düşüncem gidip konuşmayı herkes denemeli. 15 Temmuz’da nasıl bu devletin elinden siviller tuttuysa, bu gitgide kilitlenen süreçte de tutmalı. Özellikle canından ve özgürlüğünden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar. En değerli şeyler için en değerli mücadeleler verilir..

Biz sıradan vatandaş olarak birşeyleri net olarak görüyorsak, aynı netliği, kafa karışıklığına yer bırakmayacak şekilde, göremeyenlere iletme sorumluluğumuz var.

Görüşme girişimimizle ilgili öneri, duygu ve düşüncelerini iletmek isteyenleri dikkatle dinlerim. >> busra[[at]] annenotlari.com

Allah’ın tevfiki, sizlerin temenni ve dualarıyla, inşallah…

Bunlar da hoşunuza gidebilir...