Bu sabah yeni kalkmıştık, henüz uykumu bile açamamışken oğlum bana bir soru sordu:
– Anne burç ne demek?
Şu an 23 günlük olan kızım Zeynep’e hediye olarak gelen bir badinin önünde “balık burcu” yazıyordu. Hemen altında da “çok duygusalım sempatiğim”… Muhtemelen onu gördü.
“Oğlum ben burçlara inanmıyorum.” dedim ilk önce. Ki hemen anlasın konuya yaklaşımımı. Sonra açıkladım:
“İnsanların doğum tarihlerine göre, hangi burçta oldukları hesaplanıyor. Mesela tam bilmiyorum ama Temmuz’un 20 si ile Ağustos’un 20 si mi ne, ikisi arasında doğanlar Arslan burcu oluyor. Ben Arslan burcuyum.
Arslan burçları şöyledir böyledir diye söyler insanlar. Ama bana göre bütün insanlar çok özeldir ve bir tanedir. Kimse kimseye öyle çok fazla benzemez. Allah herkesi çok çok özel yaratmıştır.”
Peki ben ne burcuyum diye sordu, söyledim.
Aynı burca sahip insanları benzetme çabası, burcuna göre insanları tahlil etmeye çalışmalar, garip bir davranışını ne de olsa oğlak burcu filan diye açıklamaya çalışmalar oldum olası bana yapay gelmiştir.
Ve aynı bruçtan, mesela balık burcu bir sürü insan tanıyorum hepsi birbirinden o kadar farklı ki. Benzeyen bir yanları yok.
Burçlara inanmam için ne sebep var, diye kendime soruyorum. Hiç.. hiç bir sebep yok.
İnanmak için bir sebebim olmadığı gibi, inanmamak için çok güçlü bir sebebim var.
Burçlara yüklediğimiz anlamdan dolayı gizli şirke düşmek gibi büyük bir tehlike var!
Rabbimiz ne Kuran-ı Keriminde, ne de peygamberimizin hadislerinde öyle olduğunu söylemezken, gezegenlerin yıldızların konumuna göre insanların karakterlerinin belirlendiğine inanmak, öyle bir güç bir kanun varmış gibi varsaymak “Onların çoğu, ortak koşmaksızın Allah’a inanmaz. Yusuf Sûresi, 12:610” ayetinde bahs edilen duruma düşürmez mi bizi?
Pek çok dindar kişinin yanında bile burçlara inanmadığımı çok çekinerek söylüyorum. Herşeye tü, kaka diyen bir vehhabi ya da radikal muamelesi görmemek için uğraşıyorum. (Halbuki öyle değilimdir)
Bu tavrımın her müminin en büyük derdi olan, -olması gereken- imanındaki tevhidi kaybetmeme, koruma çabası olduğunu açıklayamıyorum bile.
Çünkü çok güçlü bir inanış var.
Bir kere Kuran’da da burç kelimesinin geçtiği söyleniyor hemen. Şu yazıda burç kelimesinin bizim sandığımız gibi, oğlak, başak, ikizler, şunlar bunlar anlamında değil yıldız toplulukları anlamında geçtiğini okuyabilirsiniz.
Kimisi de, “Ama burçların hiç mi etkisi yok. Tamam gazetelerde yazan o saçma burç yorumlarına ben de inanmıyorum ama tamamen yok diyemeyiz” filan diyor.
Benim cevabım şu: Kuran’da ve hadis-i şeriflerde ne açıkça, ne müteşabih olarak geçmeyen bir sürü şeye, kesin ve net bir şekilde inanmayı mümin olarak kendimize yakıştırmamak gerekir. (Bazı hadislerden, dünyanın öküz ve balık üstünde olduğu, yani hadis-i şerifin söylendiği zaman o burçlarda olduğuna dair çıkarılan müteşabih anlamlar var, ama burçların insanların karakterini yönlendirdiğine dair değil dikkat ediniz)
Üstelik bazı burçlara yok ikiyüzlü, yok arkadan vuran gibi olumsuz özellikler yüklenmesine de çok sinir oluyorum. İnsan ya da bir çocuk gerçekten burcunda olduğunu düşünerek kendisinin böyle kötü vasıflara sahip bir insan olduğuna inanabilir. Deli saçması gibi geliyor bana.
Uzun lafın kısası, inanmak için bir sebebim yok; inanmamak için güçlü sebeplerim var.
Ve burçlara inansam ne kazanırım, inanmasam ne kaybederim? (Hiç)
İnansam ne kaybederim, inanmasam ne kazanırım? (İnansam ahiretimi kaybedebilirim, inanmasam kazanabilirim)
cümlelerini kendime söylüyorum. Ve bu yazıyla sizlerin de kendinize bu soruları sormanıza vesile olabilirim inşallah.
Şu yazıda dediği gibi:
İşte böyle bir iddia, Kur’ân’ın “şirk” olarak nitelediği ve başından sonuna kadar en şiddetli hücumlarını yönelttiği ve Allah’ın asla bağışlamayacağını bildirdiği[4] en büyük zulmün tâ kendisidir.
Eğer Allah’a imandan söz edilecekse, bu iman, ancak Kur’ân’ın tanımladığı şekilde, Allah’a ne mülkünde, ne zât ve sıfâtında, ne fiillerinde hiçbir ortak koşmadan edilen bir iman olabilir. Böyle bir imanda yıldızlara, gezegenlere, yerdeki ve göklerdeki herşeyin payına düşen tek birşey vardır; o da Allah’ın hükmü karşısında tam bir teslimiyetle secdeye kapanmaktan ibarettir:
“Gökte olanların, yerde olanların, Güneşin, Ayın, yıldızların, dağların, ağaçların ve bütün canlıların Allah’a secde ettiğini görmedin mi? İnsanların da pek çoğu Ona secde eder; birçoğu ise azabı hak etmiştir. Allah’ın hor kıldığını aziz edecek kimse yoktur. Hiç kuşkusuz, Allah kendi dilediği gibi iş görür.” Hacc Suresi, 22:18