Genel

Dokunmayın Lohusayım

Gebelik bitsin rahat edeceğim diyordum şimdi de lohusalık bitsin rahat edeceğim safhasındayım.

Sonra bu da bitsin diyeceğim başka birşey mi gelecek yoksa.

Bunca yıllık annesin senin bilmen lazım bunu deyin bana hadi 🙂

Ay ne biliyim öncekilerde ne yaşadığımı pek hatırlamıyorum. Ama gitgide doğumlarda da lohusalıklarda da daha çok ilgi bekleyen bir hale geldiğim kesin.

Ay bebeğime birşey mi oldu, olacak mı korkularım var mıydı yahu öncekilerde? Bunda burnu mu tıkalı, niye öyle ses çıkardı, niye şöyle yaptı. Acemi anne gibiyim cidden.

Acaba o insan bana bunu mu demek istedi, ühüüü hadi ağla duygusala bağla durumları da yok değil.

Sonra.

Ay elimi kaldırmak istemiyorum, sadece bebeğimi emzirmek istiyorum şeklinde bir kenara çekilip tadını çıkara çıkara halsizliklerimi yaşamak istiyorum.

Yok canım kendimi bırakmıyım, kalkıp o iş bitireyim, ağlamıyım, güçlü olayım, ben şöyle bir kadınım, bunun da üstesinden gelirim, şunu da yapayım bunu da psikolojisinde değilim.

Güçlü kadın oyunlarının acısının sonradan çook kötü çıktığını iyi biliyorum artık. Daha doğrusu derinlerden derinlerden çıktığı için çok zor ve sancılı çıkıyor. Çıkması bile uzun sürüyor, çıktıktan sonra yaranın kapanması da en az bir o kadar.

Halsizsek halli gibi görünmeye çalışmayalım. Lohusaysak normal olmaya çalışmayalım efendim. Neysek o olalım.

İçimizde kalmasın, lohusalığı doya doya yaşayalım. Lohusa tacı alalım, lohusa terliği, lohusa küpesi, lohusa şusu busu, lohusa makyajı yapalım. Bazen makyajımızı yapıp, süslenip püslenip çok neşeli ve şirin olabilirken, içimizden geldiğinde de hemen ağlayıverelim. Of şimdi tadımı kaçırmıyım diye düşünmeden. Çıkması lazım o gözyaşlarının.

Bugünlerde dokunsanız ağlarım doluluğum yüksek. Hemen ühü ühü oluyorum.

Sonra rahatlıyorum, neşeleniyorum. Ağlarken la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim diyorum. Gülerken elhamdülillahi ala külli hal, veya subhanallahi ve bi hamdihi diyorum.

İkisini de vakt-i zamanında yaşamak insanlık hali. Ertelemeden. En büyük dostumuz Rabbimize, sığınma ve şükür hisleri yaşamak güzel.

Bir de, bir de yeni bir lohusalık halim daha var benim..

Aynaya bakıp bakıp ay ne kadar şişkoyum modunda moral bozmamaya çalışmalarım var benim.

Hayatında 67 kilonun üstüne hiç çıkmamış bir insan olarak -ki o da 2. çocuğumu doğurduğumdaki ennn kilolu halimdi- 75 kiloyum şu an.

Evet yetmişbeş, aynen.

Herkes, ayy ne kadar yakışmış, böyle kal çok tatlı olmuşsun filan diyor. Uzun suratım, gülünce tontişlikler fışkırtan bir hale büründü tabi. Ama ben alışık değilim bu haline.

Uzun boylu olmanın faydalarından olarak, hamilelik öncesine göre 15 kilo aldığım çok belli olmuyor olsa da, ben gerçeği biliyorum. Belli olmuyor deyip kendimi kandıramıyorum..

Neyse ki sevgili eşim, çaktırmıyor şişkoluğumu. Bu nasıl cümleyse artık, benim şişkoluğumu bana çaktırmıyor yani 😉

Yemek yapmak da, o yemeği yemek de benim için “dert” kategorisinde yer aldığı için aslında kiloları çabuk vereceğimi biliyorum.

Amma öyle çabuk verince kuru görünüyorum. Benim istediğim yavaş ve sıkılaşarak vermek.

Biraz spor lazım, evde yapılanından. Dışarı giderim biryerlere diyordum ama bir tek bebek bile epey vaktimi alıyor. Olmaz gibi…

Neyse ki herşeyi unutturan bir hobim var.

Bebekle zaman geçirmek. Ama öyle alt alma, emzirme filan değil. Onların dışında.

Önce koklamak, sonra biraz daha biraz daha. Koklamak, öpmek, kendinden geçmek, sonra dünyadaki herşeyi unutmak. Kafamı onun minik boynuna sokuşturup öpmek, sonra gözlerimi kapatıp öyle kalmak. Sonra onun minik burnuna bir öpücük kondurmak. Bir daha koklamak, koklamak…

Devamı uzun 🙂 Bir dünya meşgalesi sizi uyandırıncaya kadar koklamaya devam.

Öyle işte.

Lohusalığımın 16. gününden sevgilerlee…

Bunlar da hoşunuza gidebilir...