Yıl 2011, ben ve 12 arkadaşım grup olarak her hafta Etkili İletişim Semineri alıyoruz Birsen Özkan’dan.
Annenotlari.com aracılığıyla duyurmuştuk ama, böyle devam ve maliyet isteyen seminerlere tanımadan tanışmadan katılan pek olmadığı için, grubun yüzde 90dan fazlası benim ve bir arkadaşımın çevresindeki şahsen tanıdığımız insanlardan oluştu.
Bir gün, eğitmenimiz verdiği kağıtlardaki boşlukları doldurmamızı istedi, bitirdik ve okumaya başladık.
Güç ve güç kullanımı ile ilgili düşüncelerimizi ortaya çıkarmayı amaçlayan bu kısımda, güçlü erkek, güçlü kadın, güçsüz erkek, güçsüz kadın gibi tanımlar da vardı.
Herkes sırayla okuduktan sonra eğitmenimiz Birsen Hanım dedi ki, “Ben şu an çok şaşkınım, şimdiye kadar yaptığım bütün ama bütün gruplarda erkeklerin ne kadar kaba saba olduğundan, nasıl güç kullandıklarından, kadınlara hoyratça davranmaktan kaçınmadıklarından yakınan cümleler yazılırdı. Erkeklerin ne kadar rahatsız edici özelliği varsa bir süre konuşulurdu, siz hiç öyle şeyler yazmamışsınız.”
Bir arkadaş söz aldı gayet kendinden emin bir şekilde dedi ki; “Yok canım, ben hiç zannetmiyorum grupta bunları dedirtecek eşe sahip olan yoktur.” Hepimiz katıldık.
Birsen Hanımın kendi hayat görüşü gereği daha önce grup semineri yaptığı insanlar, hep modern(!) çağdaş yurdum kadınıydı tabi, bizim gibi tesettürlüler, başını açmak istemediği için üniversiteye hiç gitmemişler ya da yarım bırakmışlar değildi.
Etrafındaki orantısız zekalı, kültür seviyesi gözlerinden okunan kadınlar, kocasından yana bu kadar dertliymiş demek diye düşünmüştüm.
Ne zaman bu tarz kadınların erkek egemen kültürden hınçla şikayet ettiklerini duysam, yahu neden söz ediyor bunlar diye düşünür, gruptaki bu hatırayı hatırlarım.
Biz niye bu kadar dolu değiliz diye sorarım. Biz derken o gruptaki arkadaşlarım gibi olanları kast ediyorum, başörtüsünü bir aksesuar olarak takanları değil.
Biz kocamızla kavga etmiyor muyuz, ya da kaba saba bulduğumuz zamanlar olmuyor mu? Olmaz mı hiç.
Birbirimize dert yanmıyor muyuz bazen kocalarımızdan, yanıyoruz.
Fakat erkeği gölgesi üzerimizde, onun gibi olmak iddiasında olduğumuz için içten içe hep mücadele ettiğimiz, en çok yaptığı şey bizi üzmek olan bir organizma olarak görmüyoruz kardeşim.
Ve sanırım bu özgürlüğümüz, erkek gibi güçlü olmak iddiasında olmadığımızdan.
Modern kadın nasıl yaşarsa yaşasın, kocasıyla naparsa yapsın bana ne. Fakat bu çok çektikleri erkek egemenliğin sebebini gelip inançlara bulmuyorlar mı işte o zaman bir kaç kelam etmek gerekiyor. Kendi yaşadıkları garabetleri bizim daha çok yaşadığımızı sanmıyorlar mı, işte o konuda aydınlatmak gerekiyor.
Bir kadının tesettürlü olması, eşinden şefkat görmesini çok kolaylaştıran bir etken bir kere.
Neden? Kadınlığa ait uzuvlarına günde bilmem kaç tane adamın istediği gibi bakabildiği bir kadının kocası olma duygusunu yaşamaz çünkü erkekler. Kızgınlık ve hazımsızlık biriktirmezler.
Sonra feministlik yoktur bizde, erkek gibi güçlü olurum, erkek gibi rahat olurum iddiasında değilizdir. (Paramla, duruşumla erkeğin karşısına güçlü kadın olarak çıkarım diyen başörtülüler yok mu var, biz derken onları da kast etmiyorum)
Hayır olamam, sosyal bir ortama normal bir tebessüm dışında bir erkek gibi rahatça gülerek ya da rahat bir giyimle girersem, insanlığımdan önce kadınlığımı gören erkeklerin olacak olması beni düşündürür.
İstemem ve doğru bulmam, hiç tanımadığım insanların benim kadınlığımı görmesini. Onlardan çekinmek isterim.
Ben kimseden çekinmem, ne istiyorsam onu yaparım diyenlerse, sonuçlarına da katlanmak durumunda kalır. Yıpranmayı, rahat olacağım derken daha çok rahatsız olmayı göze alır.
Bense bunları asla kabul edemem. Erkek gibi serbest ve güçlü olmak yerine, kadın gibi hassas olma rahatlığı varken, niye altından kalkamayacağım şıkkı seçeyim?
Evet belki de kadınlığı tek kelime ile anlat deseler bunu söylerim, hassaslık.
Hassaslığımı inkar etmediğim ve rahatça yaşabildiğim ölçüde mutluyum.
Hayır erkek gibi araba da kullanamam, bir sokaktan geri geri çıkarken, gördüğüm bir çocuğa çarpmaktan öyle korkarım ki, doğduğu gün annesinin kucağında olduğu anı ve ölürse annesinin başında ağlayışını hayal edebilirim.
Hassaslığım, hayalimin saniyenin onda biri kadar zamanda bunları görmesindendir, kadın olarak detaycı yaratılışımdandır belki.
Kadınlar erkekler gibi park edemez, erkeklerin yaptığı manevraları asla yapamaz demiyorum, sonuçta pratik yapmakla gelişen öğrenmelerimiz var. Fakat genel olarak kadınlar daha kaygılı ve tereddütlü oluyorlar işte.
Arabada vitesin nasıl değiştirildiğini yazsam da, arabada 3 çocukla tek başıma şehirler arası yolculuk yapmışlığım olsa da, erkek gibi araba kullanırım iddiasında olmamayı, daha özgürleştirici buluyorum.
İddiaların altına girmek, sürekli birşeyleri ispatlamaya itiyor, savaşmaya itiyor.
Kadının kadınlığını, erkek gibi güçlü olarak yaşacağını düşünenlere şaşıyorum bu yüzden.
Erkek gibi dayanıklı bir kadın olmaya çalışmak, onun tarafından korunup kollanmayı getirir mi beraberinde sizce? Yoksa onunla yarışmayı ve mücadele etmeyi mi getirir?
Son doğumumu yaptıran doktorumun blogunda bu konuda çok güzel tespitler var:
Kız çocuklar büyütülürken 5 yaşına kadar bebekleriyle oynar. Hayal dünyasındaki bebeğini besler, büyütür. Evini temizler. Komşuculuk oynar. Akşam işten eve yorgun dönen eşini karşılar. Hazırladığı yemekleri ona sunar….
Okul başlar ve o küçük kız birden bir amazona dönüştürülür. Derslerinde çok başarılı olması, sınavlarda kız olsun, erkek olsun tüm rakiplerini devirmesi beklenir. Okullar başarıyla bitirilir. Bu sefer de mesleğinde başarılı olması için kadınlık zayıflıklarının hepsinin törpülenmesi hatta yok edilmesi istenir. Erkek meslektaşları ile göze göz, dişe diş bir savaşa girer. Patrona kendini beğendirmek ve işinden kovulmamak için evlenmeyi, evlense bile çocuk doğurmayı erteler. Kazara evlenip çocuk sahibi olduğunda da sırtındaki yük üçe katlar. İş ,ev ve çocuk sorumluluğu üçgeninde hem eşini hem kendini ihmal eder. İhmal burada yanlış bir kelime oldu aslında.İhmal yapabilecekken yapamama durumudur. Bu durumda ise yapabilme imkanı kalmamıştır.
Erkek, kendisine öğretilenleri uygulayamaz. Kimi, neyi, kimden koruyacaktır? Karşısında kale gibi duran kadın ondan daha güçlüdür. Kimseye ihtiyacı yok gibi gözükmektedir. Halbuki o, ailesi ve çevresi tarafından yıllarca başarıları ve gücü için övgüler almıştır. Tam bu özelliklerini ailesinde uygulayacak iken bu kadın onun bütün silahlarını elinden almıştır. Kafası karışır. Kendini güçsüz, işe yaramaz hisseder. O da kendini güçlü hissettiren, gerçekten zayıf yada zayıf rolü yapan kollara yelken açar..
Kadın şaşkındır. ”Ben nerede hata yaptım ?”der. Kendisinden çok daha yetersiz bir başka kadına tercih edilmek canını yakar. Kızar öfkelenir. ”Ben güçlü olmak istemedim ki hayat beni buralara sürükledi. Ben de istemez miydim sarılıp sarmalanmak. Savaşmak yerine korunup kollanmak ama bana kimse yardım etmedi ki! Böyle olmaya mecbur kaldım” diye haykırır ama sesini duyan olmaz.
Ortada bu kadar birbirini tamamlayan yapbozun parçalarını birleştirmek varken, neden hassaslığı ve narinliği ya da haydi cesaret edip söyleyelim “zayıflığı” yaşamak yerine güçlü olmaya uğraşmanın marifet sanıldığını anlamıyorum.
Kadının en çok istediği erkekten şefkat görmek, sarılıp sarmalanmaksa, erkeğin en önemli duygusal doyumu da kendine ihtiyacı olan bir kadını kanatları altına almakla oluyorsa, sorun nedir?
Anneler kızlarına “güçlü ol, para kazan, kocana muhtaç olma” diye öğüt verirken “kocanın şefkat ve merhametini celb edecek zayıf yanlarını gösterme, sevgisiz kal” demiş oluyorlar farkında olmadan.
Zayıflığı, eziklik şeklinde algılayanlara ise, “ezilmek iki güç savaşırken yenilen tarafın yaşadığı şey biliyor musun?” demekle yetiniyorum.
Burada iki güç yok, savaş yok. Zayıf var, güçlü var. Zayıf kendini ifade ediyor, kendiyle barışık, güçlü zayıfı kolluyor, kendi gücünü onu korumak için yaşıyor. Anladın mı?
Hem zayıf olunca, ev işlerinde yardımına ihtiyacım var demeye, ben herşeyin altından kalkan kahraman kadın değilim ve fedakarlık da bu değil demeye daha fazla yüz buluyor insan.
Öteki türlü üstünlük mücadelesi arenasında seni dinleyen bir yüz bulamama ihtimali daha fazla.
Çok bayat geliyor bana bu güçlü kadın, dayanıklı kadın muhabbetleri. Var mı öyle birşey. Kadın zayıflığını gösterebildiği ve erkeği kendine musahhar edebildiği ölçüde güçlü.
Gücü zayıflığında.
Karşısında herkül gibi boy gösterip sonra da kocasından şefkat göremediğinden dem vuran kadınların haliyse, “kelin merhemi olsa kendi başına sürer” dedirtiyor sadece.