EĞİTİM OKUL

Ödev, Azı Karar Çoğu Zarar


Şu an 3. sınıfa giden oğlum Zülfikar’ın öğretmeni fazla ödev veren bir öğretmen olmadığı için(miş), bugüne dek hiç ödev sorunu yaşamamıştık.

Bu yıl ilkokul 1.sınıfa başlayan kızım Zührenur’un ödevleriyse akşam çocuk okuldan gelince hemen başlasak bile, ertesi gün de öğlene kadar tüm gücümüzle ödev yapmaya çalışsak bile bitmiyor.

Oğlumda bize ilaç gibi gelen ve hızlanmayı sağlayan kronometre tutma işe yaramadı. Ödevler çabuk bitmeyince ödev zamanı işareti koymanın bir heyecanı da kalmadı.

Aslında o sürede bitmeyecek ödevler değil, ama 6 yaşında bir çocuk için bana göre fazla. Bu kadar çok şeyi zaten yapamam deyip çocuk yavaş ve isteksiz yapıyor, ve hadi hadileyerek yaptırmaya çalıştığım bir işkenceye dönüşüyor ödev.

Mesela önlü arkalı bir fotokopi kağıdının her satırında “Ela lale al” gibi örnek cümlelerin yan yana yazılması bence yeterli olacakken, aynılarını deftere de yazma, artı verilen dergimsi okuma yazma setinden bir çok sayfa yazma alıştırmalarının ödev olarak verildiği günler oluyor.

Sürekli olarak “hadi kızım önemli olan güzel olması değil bitmesi” desem de, kızımın her harfi çok güzel yapma gibi bir mükemmeliyetçiliği de olduğu için yavaş gidiyor. Öğretmen de “önemli olan hızlı yapmak değil, güzel olması” diyormuş bu arada.

(Yaptığın işi güzel yap diye bir deyiş vardır. Evet mesleğinde kazandığın parayı hak etmek helal ettirmek için bu kaide geçerli olabilir ama acil bitmesi gereken günlük rutinlerde yeteri kadarından ve hızlılıktan yanayım. )

Ödevlerin epey yüklü olduğu bir gün baktım böyle gitmiyor, huzurumuz bozuluyor, öğretmenle konuşmaya gittim.

Bu kadar ödevi yetiştiremediğimizi, sürekli ödev yapması için uyarmaktan çocukla ilişkimizin bozulmaya başladığını anlattım. Güzel olsun diye uğraşınca çocuğun iyice yavaşladığını söyledim, şu güzellik mevsunu arka plana atsak nasıl olur demeye çalıştım.

Öğretmen daha ilk günden güleryüzüyle kalbimizi kazanan, çok iyi niyetli, işini ve çocukları çok seven neşeli biri.

“Planlı, programlı, düzenli olursak bitecektir. Çocuk ödevin başından kalkmasın, ödev yapmaya alışsın taviz vermeyin” dedi.

Evet ben de düzeni çok severim. Takıntı derecesine gelmemiş, dozu kaçmamış orta ayarda bir düzen varsa işler yolunda gider. Ve zaten düzenli yapmaya çalışıyoruz.

Ama ödevler bitmediği için düzen filan kalmıyor. Bütün zamanımızı alan birşeyi su saatte bitirelim diye karar vermek bir işe yaramıyor ki. Taviz vermemeye uğraştıkça, uyardıkça daha çok stres yaşıyoruz. Ben hadi hadi dedikçe çocuk yoruluyor, üzülüyor, yavaşlıyor.

Aslında öğretmen bana, çocuğunuz ödev alışkanlığı ve sorumluluğu kazansın demek istedi bence.

Çocukların sorumluluk kazanması gerektiği konusunda ebeveynler ve öğretmenler olarak zaten hep hemfikiriz de, nasıl kazanacaklar sorumluluğu? Karışık olan kısım burası.

Bir insana sorumluluk kazandırmak için ona fazla yük yüklemek mi gerekir, yoksa kaldırabileceği kadarını mı? Tartışılabilir. Bana göre kaldırabileceği kadarı ya da daha açık ifadeyle “azar azar.” Artacaksa bile yavaş yavaş artmalı.

Kimisi ise en zorunu, yapabileceğinden fazlasını istemek lazım ki, normalini yapmak onun için kolay olsun diye düşünüyor. O insanın fazla yük kaldırmaktan hayattan usanması, şevk ve heyecan gibi duyguları unutması, bunalması ve bezmesini düzeltmek için uğraşıyoruz o zaman da.

“Bu çocuk ileride çok daha fazla çalışması gerektiği için her gün bir adım ileriye gitmesi gerekir. Bugün şu kadar mı yaptı, yarın daha fazlasını yapmaya çalışmalı.” dedi bir de öğretmen.

“Çarpık eğitim sistemine çocuğu uydurmaya çalışmak yerine, eğitim sisteminin yanlışlarını konuşsak ve çocuğumuzun ruh sağlığını düşünsek” diyemedim tabi.

Çocuk ileride kendini testlerin sınavların ortasında bulunca sudan çıkmış balık gibi olmasın, o zaman daha çok zorlanır, çok çalışmaya şimdiden alışsın istiyor öğretmen. Niyeti iyi.

(Ayrı bir konu ama, öğretmenlerin kendilerini bu konuda vebal altında hissetmesi doğru mu yoksa garip mi acaba? Ve geleceği düşünüp çocuğu şimdiden sıkboğaz etmenin, en çok geleceğe zararı yok mu?)

Bana sorarsanız öğretmenin asıl kast ettiği çocuğu sıkboğaz etmek değil, (onun kastı bu olmasa da sonuç sıkboğaz oluyor malesef) yine çocuğun kendi kendine ödev yapma ve ders çalışma sorumluluğu alması gerektiği idi.

Ödevini kendisi yapan, ders çalışma konusunda hiç çatışmadığımız, ara sıra boş zamanlarında canı test çözmek bile isteyen 8 yaşında bir oğlum olduğuna göre, ödev ve ders çalışma sorumluluğu konusunda deneyimlerim, görüşlerim var ve gayet net aslında:

– Ödev yaptırmak ve ders çalıştırmak anne babanın görevi değildir, olmamalıdır. Performans ödevleri de dahil.

– Anne babanın görevi belki çocuk okula ilk başladığı sıralarda, alışkanlık kazanması için rehberlik etmek yardımcı olmak olabilir. Ödevi kendi kendine hatırlamayı ve yapmayı öğrenmesi için.

– Bir çocuğun dersi ve ödevi kendiğinden yapması için, kendisini sıkmayacak miktarda olduğunu bilmesi gerekir.

– Ödevi makul bir sürede bitirmenin hazzını bir süre tecrübe etmesi gerekir ki bitirmeye odaklansın. Ödevi bitirdikten sonra yapacağı şeylere de.

Geçenlerde bir akşam baktım kızımın ödevi yine fazla geldi bana. Bu sefer telefonla aradım öğretmeni, epey uzun konuştuk. (24 saat hiç çekinmeden arayabilirsiniz diye altını çizmişti toplantıda)

Yine planlı ve düzenli olmaktan bahs etti. Belki bu konuda haklı olduğu taraflar da var. Çocuk ödev yaparken sakin ayrı bir yerde olsun, ortamdan soyutlansın dedi. Zührenur genelde ağabeyiyle ya da 9 aylık kızım Zeyneple bir şekilde iletişimini devam ettiriyor ödev yaparken.

“Tamam ben çocuğu ortamdan soyutlamaya da biraz dikkat ediyim kendini verebilmesi için ama bu ödevler yine de çok fazla” dedim.

“Ben sizin gerekçelerinizi anlıyorum ama çocukla aramız bozuluyor bu ödev konusu yüzünden lütfen siz de beni anlayın”
dedim. Neler yaşadığımızı anlattım tekrar tekrar.

Konuşmanın ilerleyen dakikalarında, “Aslında ben yapabildikleri kadar yapmalarını uygun buluyorum” dedi.

Ve “İşte bu harf güzel oldu diye düşündüğünüz an bırakabilirsiniz, satırı bitirmek zorunda değilsiniz diyorum okulda çocuklara” dedi.

İlginç bir yaklaşım. Hatırladım Zührenur T-t harfini defterine yazıyormuş, biraz yazdıktan sonra öğretmen sen zaten güzel yazıyorsun devam etmene gerek yok demiş.

“Zührenur zaten güzel yazıyor, yapabildiği kadar yapsın o zaman, dergideki alıştırmaların ilk satırlarını yapsın”
dedi. “Siz onun ödevlerine bakın, başlardan biraz yapsın yapabildiği kadar” dedi.

Aslında sınıfta da ödevler için hep “Yapabildiğiniz kadar” diyormuş. Ama çocuklar bunu annelere ne ölçüde iletiyor bilemiyorum tabi. Ya da anneler nasıl anlıyor? Yok yok öğretmen demişse bitmesi lazım diye mi düşünüyor?

Derinden bir “Oh” çektim, rahatladım. Artık ödevlerine bakıyorum, sadece şunları şunları yap kızım diyorum. İnsiyatif kullanıyorum. Bu cümleleri zaten çok yazdınız, sen şunları yazsan yeter diyorum.

Öğretmen sorarsa “annem öyle dedi” dersin diyorum.

Ödevler çabucak bitiyor!

Ama bir yandan da, sınıftaki başka çocukları düşünüyorum. Bir çok anne ödevlerden şikayetçi.

Bir de güzel yazabilen çocuğun az yazması, yazamayanın çok daha fazla ödev yapması adalet mi?

Bilmiyorum ki. Ne güzel yazanın ne de yazmayanın çok ödev yapmasına gönlüm razı olmuyor benim.

Ödevler çok olunca, nasıl olsa anne bitirtmeye uğraştığı için çocuk sorumluluk duygusu da kazanamıyor. Hani amaç çocuğa kazandırtmaktı?

Anneler, bir sürü sorumluluğa ek bir de ödev sorumluluğu alan anne, sıkboğaz eden anne, ödev yaptırmaya uğraşırken hayattan hatta çocuğundan kopan anneye dönüşüyor sadece.

Hatta bir çocuğun büyümesi ve bakımıyla ilgili en zor sorumluluğun ödev olduğunu düşünen, doğacak her çocuk bana uzun yıllar ödev yükü getirecek diye düşünüp 2. çocuk istemeyen anne bile gördüm.

Ne diyordu şu yazıda:

Anneler bu noktada hemen öğretmenlerin gazına gelip, karne kendilerine veriliyor zehabına kapılıyorlar ve çocuklarını yeterince sıkboğaz etmezlerse başarısız ve sorumsuz bulunacaklarından korkuyorlar.

Sanki matah bir eğitim sistemimiz var. Sanki üç almakla beş almak arasında ”olmakla olmamak” derecesinde büyük fark var. Sanki okul basarisi eşittir hayat basarisi, dahası sanki başarılı olmak her şeydir!.. Çocuk ile ailenin arası açılmış mı, çocuk ailesi ile birlikte olmaktan kaçar olmuş mu, istemediği durumlardan kurtulmak için yalan söylemeye başlamış mı, kimin umrunda?

Ödevlerin çokluğu çocuğun öğrenmeye ve okumaya olan ilgisini de azaltıyor.

demiş eğitimci bir bir baba.

diye de eklemiş.

Çözüm elbette eğitim sisteminin değişmesi ama ne zaman? Değişene kadar olan çocuklara mı olsun?

Tüm anne babaları öğretmenlere geri bildirim vermeye çağırıyorum buradan.

Tamam öğretmen öğretmendir, mesleğini öğretmek gibi bir gayesi yok kimsenin. O kadar çocukla uğraşan insanların emeğine de, bilgisine tecrübesine de, fikrine de saygımız sonsuz.

“Ama biz çok zorlanıyoruz, evimizde durum böyle böyle, tatsızlık, kargaşa stres her geçen gün artıyor ödevler yüzünden, bu böyle olmamalı, böyle devam etmesi doğru mu, ne yapmalıyız” diyerek öğretmene kendimizi açmalı. Rahatsız olduğumuzu tekrar tekrar belirtmeli.

Ne hayat başarısını, ne okul başarısını, ne de çocuğun sorumluluk aldığını göstermiyor ki bu kadar çok ödevin bitmesi.

Niye birşey demeden kabul edip günümüzün, hayatımızın önemli kısmını ödev stresiyle geçirelim ki?

“Azı karar, çoğu zarar” diyelim gitsin.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...