Genel

13. Etkin Dinleme

Uzun bir aradan sonra gecikme için özür dileyerek dinleme konusuna devam ediyorum.

Sevgili anneler babalar, en son söylenecek  sözü en önce söyleyerek başlamak istiyorum. Yalnızca dinleme biçiminizle bile çocuğunuzu kendi gözünde var da edebilirsiniz yok da. Dördüncü yazımda insan yavrusunun birbirine zıt iki gereksinimle dünyaya geldiğini söylemiştim:

* Birey olarak var ve değerli hissetmek, güçlü olmak
* Ait hissetmek (Ailesine, arkadaş grubuna, bir topluluğa vs)  
   
Bakalım hangi dinleme biçimi ile çocuk ne algılıyor ve kendini sizinle olan ilişkisinde var mı, yoksa yok mu hissediyor?

Önceki yazıdaki örnek üzerinden gidelim: Çocuğunuz yuvadan sinirli ve mutsuz olarak eve geliyor ve “O aptalla artık hiç oynamayacağım, ben de onu oyuna almayacağım” diyor. Siz bir yandan soyunmasına yardım ederken onu yukarıdaki beş yoldan biri ya da bir kaçı ile dinleyebilirsiniz:

Edilgin dinleme:

Bedenen onunla ilgilenirken sessiz kalabilirsiniz. Sözünü kesmediğiniz için sizin onu dinlediğini düşünür. (Ama biz kendi deneyimlerimizden biliriz ki birini dinlerken zaman zaman düşüncelere dalıp sonra tekrar dinlemeye başlayabiliriz. Arada bazı şeyleri kaçırdığımız da olur. Bunun tersi de olur, biz anlatırken dinleyen tümüyle sessiz kaldığında önce “beni dinliyor” diye düşünür, sessizlik uzadığında “acaba dinliyor mu?” diye şüphelenebiliriz.) Edilgin dinleme çocuğun kendisini anlaşılmış hissettirmez ama aklını da karıştırmaz ve susmasına neden olmaz.

Kapı aralayıcılar:
Çocuğunuz “O aptalla artık hiç oynamayacağım, dediğinde   “  yaa, aaa, hııı, öyle mi, vah vah” gibi şeyler (empatik homurdanmalar) mırıldandığınızda ve bunları uygun yerlerde seslendirdiğinizde çocuğunuz dinlendiğinden artık emindir ve daha fazla konuşabilirim diye düşünür. Kapı aralayıcılar da edilgin dinleme gibi çocuğu konuşmaktan caydırmaz ama bu dinleme biçimi de çocuğun kendini tam anlaşılmış hissetmesine neden olmaz.

Kabul ederek dinleme = Etkin dinleme:
Çocuğunuz: O aptalla artık hiç oynamayacağım, ben de onu oyuna almayacağım,                  
Siz: Arkadaşlarından birine biraz kızmışsın galiba..
Ç: Biraz değil çok kızdım. 
S: Hııı  
Ç: Ben de onu bir daha oyuna alırsam! Görür gününü.
S: Oyuna alınmamanın nasıl olduğunu ona göstermek istiyorsun.
Ç: Eveeett. Nasıl ağlamak istiyor insan görsün bakalım. 
S: Canım benim, kendini çok kötü hissetmişsin.

Ne kadar farklı değil mi? Bu dinleme biçiminde çocuk neler hisseder inceleyelim: Annesi kendisini anlamaya çalıştı, bu çaba,  ikisi arasındaki ilişkide kendini var ve değerli hissetmesine neden oldu. Olumsuz duyguları annesince reddedilmediği, kabul edildiği için olumsuz duyguları hissetmenin de doğal olduğunu gördü. Canı sıkkınken, dertliyken annesi kendisini eleştirmediği, ayıplamadığı, nasihat etmediği için ona daima güvenebileceğini hissetti. Annesi ona ne yapması gerektiğini söylemediği, sorununu kendisinin çözebileceğine inandığı için kendine olan güveni arttı. Saygı duyulduğunu hissetti. Peki sorunu çözüldü mü, şimdilik hayır. Ama kendini değerli hissetmesi kendine olan güven duygusunun artmasına ve sorunlarını çözmek için geleceğe yönelik cesaret bulmasına neden olacaktır. Çocuk kendisini anlaşılmış hissettiğinde sanki sorunu çözülmüş gibi kendini rahatlamış hisseder. Bunun nedeni çocuğun kendisini ne kadar kötü hissettiğini annesinin anladığından emin  olmasıdır.

Red ederek dinleme = Engelli Dinleme:   
 Çocuğunuz :  O aptalla artık hiç oynamayacağım, ben de onu oyuna almayacağım,   
Siz : N’oldu? Arkadaşlarınla kavga mı ettin yoksa?
Ç:  Kavga etmedim.
S:  Etmedin de seni oyuna neden almadılar?
Ç:  Hepsi değil, biri beni istemiyor?
S:  Hangi arkadaşın seni istemiyor? Onunla aranda bir şey oldu demek ki seni istemediğine göre. Düşün bakalım ne geçti aranızda?
Ç: Hiçbir şeeeeeeyyyyy!
S: Sen annenle bile böyle konuştuğuna göre arkadaşlarınla kim bilir nasıl konusuyorsun?
Ç: Nasılmış!!!
S: Nasılını sen bilirsin. Sana her zaman demiyor muyum arkadaşlarınla iyi geçin. Hem iyi geçinmiyor hem de gelip bana sızlanıyorsun. Bu gidişle arkadaşsız kalırsan hiç şaşma.

Bu konuşmada neler olduğuna bakalım: Anne çocuğunun duygusunu hiç önemsemedi. İletişimin şu anda şimdi, yani çocuğu ile kendisi arasında olduğun dan habersiz, üçüncü şahıslarla çocuğunun arasında olan biteni anlamak için sorular sordu, eleştiriler yaptı, nasihat etti ve gelecekle ilgili kehanetlerde bulundu. Yani çocuğun sorunu varken  iletişim engellerinin çoğunu yaptı. Böyle olunca da çocuk annesiyle ilişkisinde annesi onunla konuştuğu için kendini var olarak gördü ama etkin dinlemede olduğu gibi kendini değerli hissetmesi mümkün olabildi mi? Duyguları anlaşılmadı, sürekli sorgulandı. Olumsuz duyguları anlaşılıp rahatlayamadığı gibi annesine de kızdı, yani derdi birken iki oldu.. Annem böyle düşündüğüne göre demek ki  ben nasıl konuşulacağını bilemeyen biriyim, diye düşünerek kendisinin normal olmadığı sanısına kapıldı. Eleştirildiği, güveni sarsıldı için benlik saygısı düştü ve hem annesine hem de kendine olan saygısı azaldı.

Yok sayma:
Çocuğunuz :  O aptalla artık hiç oynamayacağım, ben de onu oyuna almayacağım,
Siz: Yuvada bir şey mi oldu?
Ç: Evet  (o anda telefon çalar ve siz arkadaşınızla derin bir sohbete dalarsınız)
Böyle bir durumda çocuk engelli dinlemede olduğu kadar bile kendini var hissedemez. Annesinin onun derdini önemsemeyip neşe içinde arkadaşıyla sohbet etmesi çocuğu derinden yaralar. Kendini tümüyle o ilişkide yok hisseder. Aslında bu kadar acımasız olmasa da günlük yaşamda çocuğunuz bir şey anlatırken onun yüzüne bakmadan “Anlat, anlat ben dinliyorum” diyerek işinize devam ettiğiniz olmaz mı? Etkisi aynıdır.

Dinleme, bedensel, zihinsel ve psikolojik olarak anlatanla bütünleşmektir.  Kendilerini önemli, değerli ve var hissedebilmeleri için özellikle çocukları dinlerken göz göze olmak zorundayız. Bu nedenle küçük çocukları dinlerken ya onların boyuna inmeli ya da onları kucağımıza almalıyız. Yavrucaklar hep bacaklar dünyasında yaşıyorlar çünkü.

Dinleme biçimlerini çan eğrisinde değerlendirsek sessizlik ve kapı aralayıcılar eğrinin solunda ve giderek olumluya doğru yükselirken etkin dinleme tepe noktasında ve engelli dinleme ile eksiye geçerek yok sayma ile sonlanır.

Yukarıdaki karşılaştırmalı örneklerle dilerim etkin dinlemenin önemini vurgulayabilmişimdir.

Etkin dinleme, çocuğunun sorununu kendi sorunu gibi ele alıp  çözmek için hemen ortaya atılan anababalar için önce zor gelebilecek bir tekniktir. Ancak bir kez alışınca hem çocuklarının hem de kendilerinin ne kadar rahatlayacaklarını göreceklerdir. Çünkü etkin dinleyen kişi karşı tarafın sorunu varsa sorun çözmesinin gerekmediğini bildiği için dikkatini yalnızca anlatanın anlattığına verecek, söylenenin ne anlama geldiğini ve hangi duyguları yaşadığını anlamaya çalışacaktır. Böyle olunca da sorunu olan çocuksa, sorunu ile baş başa kalacak, dolayısıyla sorununun sorumluluğunu alacak demektir. Duyguları anlaşıldıktan sonra rahatlayacak, kendine olan güveni artacak ve sorunu için düşünmeye başlayacaktır. Bu süreç çocuğun büyümesine, yetişkin benliğinin güçlenmesine neden olacaktır. En önemlisi anababası sözlü olarak söylemeseler de kendi çözümlerini önermedikleri için, sorununu kendi kendine çözebileceğine güvendiklerini anlayacaktır. Bunu çocuk nasıl anlıyor, beyniyle mi? Sanmıyorum. Hissettiği duygularla anlıyor.

Etkin dinleme becerisini kullanmak kolay mı? Hem evet, hem hayır. Bazı anababalar etkin dinlemeyi, bazıları ben dilini daha kolay uyguluyor. Ama bilinmesi gereken en önemli şeyin bunların birer beceri olduğu, yürüme, yüzme, bisiklete binme, araba kullanma gibi önce zor ama pratik yapa yapa kolaylaşacağı ve sonunda refleks haline geleceğidir. Bütün mesele iletişim becerilerinin ödül-cezaya gerek bırakmadan işe yarayacağına inanmanızdır. İnancınızı da becerileri kullanıp sonuçlarını görmeniz sağlayacaktır.

Şimdi sıra teknik olarak etkin dinlemenin yapısına geldi.

Öncelikle çocuğunuzu (anlatanı) etkin dinleyebilmeniz için sizde bir alt yapının olması gerekiyor. Bu alt yapı olmazsa etkin dinleme yapamazsınız.

* Çocuğun söylediğini gerçekten “duymak istemelisiniz.” Bu, dinlemek için zaman ayırmanız demektir. Eğer zamanınız yoksa “Seni şu anda kendimi vererek dinleyemeyeceğim. Daha sonra konuşsak olur mu?” demeniz, “anlat, anlat ben seni dinliyorum” diyerek başka şeyle ilgilenmenizden çok daha dürüst ve saygılı olacaktır.

* Çocuğun duyguları sizi incitecek bile olsa, bu duyguların ona ait olduğunu, o olumsuz duyguları kendi üstünüze alınmadan gerçekten kabul (zihinsel kabul) edebilmelisiniz.

* Çocuğunuzun duygularını tanıdığına, onlarla baş edebileceğine ve sorunlarına çözüm bulacağına güvenmelisiniz. Çocuğunuz kendi sorunlarına kendi çözümlerini getirdikçe sizin ona olan güveniniz artacaktır.

* “Sen ne biçim annesin/babasın seni sevmiyorum” dese bile üzülmemeli ve duyguların kalıcı değil, geçici olduğuna inanmalı, özellikle olumsuz duyguların kabul edildiğinde  uçup gideceklerini bilmelisiniz.

* Çocuğunuzun dünyaya gelmesinde yalnızca bir araç olduğunuzu unutmamalı, onun biricikliğine saygı duyarak sizden farklı duygu ve düşüncelere sahip olma hakkının olduğunu aklınızdan çıkartmamalısınız. Farklı düşünmek ve hissetmek, yanlış düşünmek ve hissetmek değildir. Onun biricikliğini unutmamanız, sorunu olduğunda etkin dinleme ile onun yanında olmanıza ama sorunları için öneri getirmemek için kendinizi tutmanıza yardım edecektir.
* Beden dilini okuyabilmenin etkin dinleme= ED için çok yardımcı olacağını bilmelisiniz.
Grup çalışmalarımda bunu göstermek için şöyle bir uygulama yaparım: Üyeler ikişerli çiftler oluşturur. Her çiften bir üyeye bir duygu ismi verilir: kızgınlık, sevinç, iğrenme, küskünlük vs. gibi ve kendilerine hangi duygu adı verilmişse eşine o duyguyu hiç konuşmadan yalnızca beden dili ile anlatmaları istenir. Şimdiye kadar duyguyu anlatamayan ya da anlayamayan olmadı. Ancak düşüncelerin beden diliyle anlatılması neredeyse tam olarak hiç başarılamadı. Bu çalışma da gösteriyor ki duygularımız beden dilimize, mimiklerimize yansıyor. Özellikle duygularını anlatamayan ya da paylaşmak istemeyen çocukları (ve de genellikle erkekleri ! ) beden dillerini okuyarak da kolaylıkla etkin dinleyebiliriz.

Bu alt yapı hazırsa çok kolaylıkla etkin dinleyebilirsiniz. Tanımlayalım:


 
İnsanlar karşılarındaki insanlara iki türlü ileti gönderirler:                                    
* Açık ileti
* Kodlanmış ileti   

Duygularını, içinde olan biteni henüz algılamayacak kadar küçük çocuklar, ergenler ve kadınlara oranla erkekler daha çok kodlanmış iletilerle konuşurlar.
Şimdi açık iletiye bir örnek verelim:


 
Çocuk “Anne acıktım” dediğinde, anne “Acaba çocuğum ne demek istiyor?” diye düşünür mü?  İleti çok açıktır. Ama bazen çocuk içinde olan biteni algılayamayacak durumda olabilir, dikkati başka yerdedir, kendini açıkça ifade edemez ve demek istediğini kodlayarak söyler. Anababanın çocuğunu anlayabilmesi için bu kodu çözmesi gerekir. Örnekleyelim:
 

Çocuk babasına “En sevdiğim arkadaşım başka mahalleye taşınıyor, ben şimdi kiminle oynayacağım, çok üzülüyorum” diyerek açık bir ileti göndermeyip yetersiz, kodlanmış bir ileti gönderiyor. Babası bu kodlu iletiyi alınca kodu çözüp çocuğunun ne hissettiğini anlamalıdır. Baba bu kodu “yalnız kalacağını düşünüyor ve üzülüyor” diye çözümlüyor. Baba şimdi, çözümlemesinin doğru olup olmadığını test etmek için hiçbir değerlendirme, avutma vs. yapmadan, soru sormadan yalnızca çocuğundan aldığını çocuğuna geri vermelidir, başka bir deyişle geri iletmelidir. O da öyle yapıyor ve anladığını kendi sözcükleriyle “Arkadaşın gidince yalnız kalacağını düşünüyor ve üzülüyorsun” diyerek geri iletiyor. Çocuk da evet diyecektir. Çünkü yaşadığı duygu üzüntüdür.

Denebilir ki “Bu dinleme biçimi ne işe yaradı ki?   Çocuğum da ben de zaten üzgün olduğunu biliyoruz, bunda anlaşılamayacak bir şey yok ki. Mesele onu üzüntüsünden kurtarmak değil mi? Neden, ‘Üzüldüğün şeye bak,  hafta sonlarında görüşürsünüz, bazen ben seni götürürüm, bazen arkadaşının babası onu bize getirir’ diye çocuğumu rahatlatamıyorum? Bunda ne fenalık var?”

Bu sözleri grup çalışmalarının başlarında  hep duyarım. Siz de şu anda böyle düşünüyorsanız, durup, ikinci yazıda size sorduğum şu sorunun yanıtını bir kez daha düşünmenizi öneririm: Çocuğunuzun büyüdüğünde hangi kişilik özelliklerine sahip olmasını istiyorsunuz?

Her anababanın çocuğunun kendine güvenen, sorunlarını çözebilen, hak yemeyen hakkını yedirmeyen, düşündüğünü söyleme cesareti olan, bağlı ama bağımlı olmayan, pısırık ya da çekingen değil atılgan bir birey olmasını istediğini biliyoruz. Bakalım çocuğunuz hangi dinleme biçimi ile bu özellikleri elde edebilir?   

Etkin dinlemede çocuk üzüldüğünü babasının anladığını anladı. Ama çözümünü duymadı. Böylece babasının sorununu kendi çözeceğine güvendiğini, saygı duyduğu için de müdahale etmediğini anladı. Bu anlaşılmışlık ve güven duygusuyla kendi sorununun  sorumluluğunun kendinde kaldığını fark etti. İşte istenen, çocuğun bu noktadan sonra   “Baba sen beni hafta sonu arkadaşıma götürebilir misin?” diye sormasıdır. Bu zaten böyle olur. İşte bu tür bir ilişkide ED, çocuğu sorunlarını kendi çözecek noktaya getirir. Yetişkin benlik durumu güçlenir, kendine ve anababasına güven ve saygısı artar. Sorununa kendi çözümü bulduğu için bir sorunla karşılaştığında çözme cesareti artar ve büyüklerine ihtiyaç duymamaya başlar. ED, çocuğa anababası tarafından anlaşıldığını hissettirdiği için onlara karşı sıcacık duygular besler.   Bu sıcaklık bağların güçlenmesine, ancak kendi sorunlarını kendi kendine çözebilecek duruma gelirken de bağımsızlaşmasına neden olur.

Gelelim çocuğun sorununu anababanın çözdüğü, alışık olduğumuz dinleme biçimine:

Baba çocuğunun üzüldüğünü anlıyor ama üzüntüsünü azaltmak için önemsiz göstermeye çalışarak “Ne var üzülecek?“ diyerek anladığı bu duyguyu çocuğuna iletmiyor, iletmediği gibi red de ediyor. Çocuk bu durumda “Ben üzülüyorum ama babam üzülmemem gerektiğini söylüyor, üzülmem yanlış demek ki ama ben üzülüyorum, ” diye düşünür ve kendini anlaşılmamış ve kötü hisseder. Her anababa çocuğunun kodlu iletisini çözer, çözer de çözdüğünü değil, çözümünü söyler. İşte bu çözüm nedeniyle çocuk her sorunu olduğunda anababasına gelecek ve onun aklını isteyecektir. Bu da bir üst-ast ilişkisinin gelişmesine, koruyan anababa yanından çocuğun çocuk benliğine doğru bir iletişimin kurulmasına, sonucunda da “Ben bilmem annem/babam bilir” diyen çocuk benliği büyük, bağımlı, kendine güvensiz bir birey olmasına neden olacaktır.    Böyle çocuklar kendi gibi olamazlar.  

Yıllar önce İzmir’de halka açık bir seminerimde 35 yaşında olduğunu söyleyen bir bey bizlere şunları anlatmıştı : “ Makine mühendisiyim, işimde iyiyim ama kendimle ilgili bir karar alacağım zaman hep babama danışırım, çocukluğumdan beri her sorunumda babama gitmişimdir. Bunun yanlış olduğunu fark ettiğimde artık onsuz yapamaz olmuştum. Kurtuluşum için önce evimi ayırdım, ama yine olmadı. Şu aralar araba almak istiyorum,  babamın  fikrini almamakta kararlıyım, ama ona danışamadığım için de seçtiğim halde arabamı alamıyorum.” Gerçekten içler acısı bir durum.

Evet  ED bağımsızlaştırır.   Demiyorum ki çocuklarımızın hiçbir sorununa el vermeyelim. Önemli olan önce “Sorun kimin?” diye düşünmek. Sorun çocuğun diye tanı koymuşsanız “Bu sorunu kendi kendine çözebilir mi?” sorusununun yanıtını bulmak, ondan sonra da etkin dinlemek. Çocuğunuzun derdi onun boyunu aşacak bir sorun da olabilir. Böyle zamanlarda tabii ki çözüm önerileri de getirebilirsiniz, ama önce etkin dinleme. İletişim engelleri anababanın çocuk üzerindeki etkisini azaltır,  anababası tarafından anlaşılmamış hisseden çocuk kendini yavaş yavaş uzaklaştırır ve bu uzaklık,  önemli bir soruna destek olmak istediğinizde sizin yardım desteğinizin çocuğunuz tarafından kabul edilmemesine neden olur.
Çocuklar kendi sorunlarını çöze çöze psikolojik kaslarını güçlendirir.

Çocuklarının ………………..bir yetişkin olmasını isteyen anababalar çocuklarının sorunlarını çözebileceklerine güvenip etkin dinleyerek kendilerini geri çekmeyi başarabilmeli. Ancak o zaman çocuklar sizin kopyanız değil, kendileri gibi bir yetişkin olacaktır.

Aşağıdaki karikatür bence yazdıklarımı çok güzel özetliyor. Gordon’un bir cümlesini biraz değiştirerek üzerine ekledim.

Dinleme konusu sürecek.   Tüm uğraşlarınız kolay gelsin.

(Birsen Özkan yazılarından metin ya da resimlerden alıntı yaparken lütfen yazarın adını belirtiniz. Kaynak göstermeden alıntı yapmak 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına göre suçtur.)

Bunlar da hoşunuza gidebilir...