İÇ DÜNYA

Hayatın tadı

Hayattan ‘tat almak için’ tat almaya çalıştığımda çok üzüntülü oluyorum. Yaptığım herhangi bir şeyin amacı o şeyin kendisi olduğunda mutsuz oluyorum kısaca. Yemek yemek için yemek yemek, hava almak için hava almak, mutlu olmak için mutlu olmak, tat almak için tat almak vs vs. Bu üzüntü durumu da bende hiç bir şey yapmama meyli oluşturuyor.

Niye toplum içinde bu kadar makbul ve bu kadar normal peki, bir şeyi kendisi için yapmak. Çünkü elimizde başka bir şey yok. Tat aldığımızda, tat almanın kendisinden başka bir şey elimize geçmediği için onu amaç ediniyoruz. Sonra o amacı da ‘büyük’ belliyoruz.

Bu yoksunluğu çok hissedip kederlenenlerse hayat enerjisini yitirmiş olarak yaftalanıyor. Çünkü ‘normal insanlar’ hayattan tat almak için tat almak ister.

Bize aldığımız tatların kaynağıyla bağlantı kurmayı çok kötü unutturmuşlar. Ya da hiç öğretmemişler. Özellikle yetiştiğimiz dönem, hayattan diğerleri gibi tat almıyorsak kendimizi aşağı hissetme dönemi olmuş. Alnı secdeli, ağzı dualı insanların bile çoğunda malesef bu anlayış hakim hale gelmiş.

Bazıları da onları görüp hayattan sıradan tatlar almayı, en masum zevkleri yaşamayı bile kötülemiş.

Kur’an bu konuda ne der diye bakacak olursak  iki uç bakış açısını da göremiyoruz. Onlar sürekli hayattan tat almaya çalışırlar anlamı taşıyan bir ayetle de, onlar hayattan tat almaktan kaçarlar anlamı taşıyan bir ayetle de karşılaşmıyoruz.

Kuran’da ‘şükredenler’ var.

Yaşadığımız hayat göz önüne seriyor ki, tat almayı amaç haline getirirsek asla şükredemiyoruz. Çünkü o zaman, bize tat veren şeylerin bize hayat vaad eden ‘kaynaklar’ olduğunu sanıyoruz. Herşeyin onlardan aktığını zannediyoruz.

Hatayı en can alıcı kısımda yapıyoruz. Tatların, lezzetlerin geldiği yeri kalbimizde belirlerken.

Galiba yazının ilk cümlesinde sözünü ettiğim üzüntüm bu yüzden oluyor. Olanca coşku ve hayretiyle Allahuekber diyecek bir kalbe, senin kalbin şunlar şunlar için atmalı dersek elbette ki sıkışır ve kederlenir.

Değil mi?

Bazen o kederi hissetmeyip gaflet içinde olduğum zamanlar, hadi şuraya gidelim çok güzel anlar yaşayalım modunda oluyorum. Öyle zamanlarda eşim beni uyarıyor, çok zevkli geçecek filan diye şartlanma, Allah verirse olur diyor. Biz gelen ne kadar olursa kabımızı o kadarla doldururuz diyor.

Onun bu cümlesi kendimle ilgili tanımları da değiştiriyor. Bir şeye kendisi ulaşan değil, kendisine verildiği kadarı kendisine ulaşan kişi oluyorum.

Uyanıyorum. Çok tat almak isteyen çok tat vereceğini düşündüğü şeylere karşı daha fazla şartlanıyor hatırlıyorum.

En güzeli kalbimle beklemek. Bir lezzet ulaşırsa bana, geldiği yerin nasıl bir kaynak olduğunu dile getirmiş olacak. O kaynağın benimle ilgisini anlatmış olacak. Tam da benim kalbimin kederini giderecek bir iş yapmış olacak.

Şu metin tam da bu hali ne güzel anlatıyor.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan, lizatihî mahbubdur. Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce ve mencedir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce ve mence odur. (Mesnevi-i Nuriye, Habbe)

Evet tevekkül illa ki bildiğimiz musibetler sebebiyle edilmiyor. Kendimde de çevremde de gördüğüm yaygın bir durum var; tat alacak şeyler çok varken, onların ‘sadece tat’larının bir şey ifade etmemesi. Aslında bu durum bazılarının sandığı gibi depresyon değil hayat belirtisi.

Musibet olan şey nefese ihtiyaç duymamız değil, nefesi nasıl alacağımızı bilememek. Ve solunum cihazı görevi bile görmeyecek şeylerin çağımızda dünyanın en harika buluşlarıymış gibi rağbet görmesi. Sonrası da kısır döngü, onlar rağbet gördüğü halde bize gerçek nefes aldıramamaları.

Ya Rabbi, her lezzetin senden aktığını hissetmek kalbimiz için çok hayatî bir nefes.

Tatların senden geldiğinin sevinciyle yaşamak, her güzelliğin kaynağı olan Sen’le bağ kurmak bizim için hayat iksiri.

Nefesin tadı nasıl hayat doluysa, bu da öyle.

Sen bize bahş et.

Kalbimize hayat ver. Hayatın Senin Varlığınla tatlı oluşu hakikatini yaşat bize.

Amin.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...