Genel

Merhamet güzeldir, güzel şeyler anlatır

Oğlumun geniz eti ameliyatı sırasında neler yaşadığımızı yazmıştım.

Bir de yaşadıklarımızın çağrıştırdığı hayaller, verdiği dersler, oluşturduğu imgeler vardır ya.

Yaşananların arkasında zihinden geçen anlamlar duygular vardır.

İşte onlar çok etkiledi beni.

Özellikle merhamet duygusunun etkisiyle iki ayrı kapı açıldı adeta zihnimde.

Birincisi şöyle oldu:

Oğlum narkozdan uyanırken o kadar zavallı bir haldeydi, o kadar dokundu ki onun o hali.

Acı çekmesi, inlemesi, sayıklaması, bitkinliği o kadar fenaydı ki.

Hayalime ahiret alemi ve ahiret günü geldi.

Öyle kasti olarak ya da isteyerek hayal etmedim. Birden hayalime geliyor.

O an oğlum narkozun etkisiyle baygın bitkin haldeyken, sanki aynı durumda ahirette acı çekiyor olduğunu düşündüm. Çok irkildim.

Dünyada çekilen her acının sonu var. Dermansız hastalıksa bile ölümle sonu var.

Peki ya çocuğum bu dünyada amacının ne olduğunu bilmeden yaşayıp, koca bir hayatı dünya hırsı ve hevesler peşinde geçirip, anlamsızlık içinde Yaratıcı’nın karşısına çıkarsa nasıl bir acı çekecek diye düşündüm.

Şu acılı halinden bin kat fazlasını görmeye dayanabilecek miydim?

Hayır hayır öyle olmasını hiç istemezdim.

O zaman yavrumun bu hali bu görüntüsü bana ders olsun dedim.

Onu, bir gün gelmesi kesin olan ölüme ve ondan sonraki hayatına çok daha iyi hazırlamalıyım.

Bu benim gücümün yeteceği bir şey değil tabi, hep yardım istemeliyim, hep dua etmeliyim Yaratıcı’ma.

Ki onu ahiret gününde böyle acılar içinde görmeyeyim.

Okusun ekmeğini eline alsın, şu üniversiteyi kazansın, şu mesleği yapsın, kaliteli bir hayatı olsun, iyi bir aile babası olsun gibi istekler bir çoğumuzun hayatını dolduran istekler.

Mahrumiyet yaşayarak, zorlanarak hayat geçirmesin acı çekmesin istiyoruz.

Oğlumun acılı yüzüne bakarken anladım ki, bunların hepsini esas çocuğumuzun sonraki hayatı için istemeliyiz.

Diler miyiz çocuğumuz dünyada çok iyi yaşasın, ama ahiret hayatında yüzüne bakılmayanlardan olsun, yurtsuz mekansız dostsuz kalsın.

İsyanlarından ve ahlaksızlıklarından dolayı bir yana ayrılıp aşağılananlardan olsun.

Böyle şeylerden bahs edince, insanların kafasında hemen acaba nasıl hazırlamalıyız çocuğumuzu ahirete gibi sorular beliriyor.

Vallahi, benim bu sorunun cevabı olarak söyleyebileceğim tek şey, kendimizi düzeltmek. Önce kendimizi ahirete hazırlamaya çalışmak olur.

Kendi şahsi hayatımızda, ibadet hayatımızda, tefekkür hayatımızda bir değişiklik yapmadan, çocuğa onu bunu öğretmeye çalışmak kusura bakmayın çok ahmakane oluyor.

Zaten samimiyetsiz oluyor. Aksü-l amel yapıyor, geri tepiyor. Çocukların kalplerinde de söylediklerimiz makes bulmuyor.

Kuran’ın şiddetle ve dehşetle bahs ettiği kıyamet gününden ve ahiret hesabından önce kendimiz korkalım ki, çocuklarımıza o ruh geçebilsin.

Ve bol bol dua edelim. Dilimiz duadan aşınır olsun, kalbimiz dua etmeye o kadar alışsın ki, her atışında dua etmeye meleke kesb etmiş olsun adeta.

Birbirimizden çokca dua isteyelim. Peygamber Efendimiz(ASM) bir gün boyunca duası en çok olan insanmış. Biliyormuş, her bir şeyin görünürdeki sebepler yüzünden değil aslında Yaratıcı’nın izni ve yaratmasıyla gerçekleştiğini.

Rabbimiz izin vermezse Hz. Nuh’un oğlunun iman etmediği gibi, biz de sevdiklerimizi hidayete erdiremeyiz. Onun için sevdiklerimiz için de duaya çok muhtacız.

Yazıları hep dua ile bitirmeye çalışıyorum. Sizlere dua etmeye çalışıyorum. Sizlerin dualarınıza da çok ihtiyacım var.

Aslında hepimizin dua etmeye ihtiyacımız var.

“Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var.” (Furkan suresi 77.Ayet)

……………………………………

Gelelim ameliyat sırasındaki merhamet duygusunun anlattığı başka güzel şeylere.

Oğlum ameliyata girdiğinde, ah yavrum benim, ne yapacak şimdi orada baygın baygın, ona en küçük bir zarar gelmesini istemiyorum, dayanamıyorum ben onun biryerlerinin kesilmesine filan duygusunu çok yoğun yaşadım.

Yani bu duyguyu hepimiz çok yaşarız, çocuk düşse ayağı kırılsa, bizim ayağımız kırılmıştan beter oluruz. Bir yeri kesilip ağlasa, gözünen düşen yaşlar acı acı batar bir yerlerimize.

Ama o an yaşadığım çok daha fazla ve kötüydü. Bir an dayanamayacağım sandım.

Sonra o an Rabbimizin şefkat ve merhametinin bir anneninkinden çok fazla olduğuyla ilgili hadis-i şerif aklıma geldi.

Bir savaş sonrasıydı. Esirler gelmişti her taraftan. Çoluk çocuk, kadın erkek herkes yakınını arıyordu. Yanık yanık dolaşanlar, kırık kırık dolaşanlar, dökük dökük dolaşanlar hep göze çarpıyordu. Allah Resulü bu yakıcı sahneyi seyrediyorlardı.

Bir kadın da yana yakıla dolaşıyordu. Muhakkak bir yitiği vardı. Esir edilen kadının ne yitiği olabilir? Ya kardeşiydi ya babasıydı ya da kendisinden bir parçası olan evladıydı. O, kendi evladının hatırı için gözüne çarpan her çocuğu sinesine basıyordu.

Gözlerine bakıyor, sonra tekrar aramaya koyuluyordu. Karşısına çıkan bir başka yavruyu görüyor, bağrına basıyor, sonra yeniden aramaya koyuluyordu. Allah Resulü gözleri yaşlı, ona bakıyordu.

Derken kadın, bir çocuğu yakaladı, bağrına bastı. Kokluyor, öpüyor, bir türlü kucağından bırakmıyordu. Ve o zaman Allah Resulü’nün, parmağı kalktı o tarafa doğru.

Etrafındaki sahabelere o noktayı işaret etti: – Görüyor musunuz şu manzarayı? Kadın, kucağındaki o çocuğu cehenneme atar mı? Hepsi birden: – Hayır ya Resulallah, dediler. – Allah, o kadından daha merhametlidir, buyurdu.

Şimdi dedim, ben nasıl oğlumun acı çekmesine hiç dayanamıyorum.

Rabbimiz de şu an hissettiğim kadar, muazzam derecede şefkatli ve merhametli yani bütün kullarına.

Kullarının acı çekmesine bu derece dayanamayacak kadar çok seviyor.

Sonra kendi kendime, sen ne diyorsun yahu? dedim. Senin şu an hissettiğin O’nun merhamet ve rahmetinin yanında ne kadar niteliksiz kalır a canım.

Sen şu an yaşadığın duyguların aynasıyla, O’nun şefkat ve merhametini perdeler arkasından birazcık görebildin sadece.

Ne kadar güzel dedim.

Benim şu an bana çok büyük gelen, aslında O’nun merhametine kıyasla çok küçük olan şefkat duygularımla her insana baktığını, koruduğunu hissetmek ne hoş.

O an çok mutlu oldum.

Herkesin, benim ve ailemin; böyle muhteşem bir acıma, şefkat ve bakılma duygusuyla gözetildiğini bilmek, böyle bir dünya içinde yaşıyor olmak çok rahatlattı beni.

Keşke bu his hiç gitmese dedim. Bunu hep yaşasam, hep anlasam. Hiç unutmasam.

O anki gibi yoğun yaşamanın her zaman mümkün olmayacağını biliyorum. Çünkü insan gaflete dalan bir varlık.

Ama ihtiyaç hissettikçe o anı hatırlamaya çalışıyorum. Ve çok iyi geliyor.

Allah bütün kullarını benim o anki acıma duygumdan çok muazzam bir şefkatle sever, hiçkimseyi ateşe atmak istemez.

Yeter ki biz, affı ve merhameti kaybettirecek derecede büyük zarara sokmayalım kendimizi.

Hem kendimize, hem evlatlarımıza, hem Allah’ın kullarına çok merhametli olalım ki, Allah’ın merhametini doya doya yaşayalım hissedelim inşallah, olsun bugünkü duamız da. Amin.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...