Genel

Dağınık Ve Mutlu

Az önce buzdolabını açtım, ocağın üstündeki çorba tenceresini koymak için. Tencereyi koydum ve amma dağınık bir buzdolabım var dedim.

Dolabı kapattım ve mutfağa şöyle bir göz attım. Çok şükür ortalıkta bulaşık yok.

Ama tezgahın üstünde, lavabonun önündeki camın mermerinde pek çok yer dolu. Herşey biryerlerde. Öyle sade ve ferah bir görüntü yok.

Bir an içim daraldı. Ya ben gayet güzel anlaştığım ve dağıttıklarını toplayan 2 çocuğum olduğu halde bu kadar dağınığım. Ya bebeğim olunca ne yapacağım diye geçirdim.

Moralim bozulur gibi oldu.

Hiç sevmem böyle geleceği düşünüp kaygılanmayı. Aslında çok yaparım bazen, ama sevmeden yaparım. O sırada kendime kızarım.

Yaptığımın farkına varınca hemen düşünmemek için başka bir meşgale bulmaya çalışırım.

Çünkü değiştiremeyeceğin durumlar için önceden kaygılanmak adamı bitiriyor. Sabır enerjisini tüketiyor.

Öf ya dedim. Dağınığım tamam mı nolmuş? Dağınığım ama mutluyum.

Böyle düşündüm çünkü ne zaman ev mum gibi olsun diye kararlar alıp, klasik yurdum kadını gibi toplu durmaya kalksam mutsuz olduğumu, gerginleştiğimi, kükrediğimi, homurdandığımı hatırladım.

Sürekli herkesi uyarmaktan, heryer düzgün kalacak diye polislik yapmaktan hayat işkence oluyor.

Ne zaman ki,

Amaan dağınık olayım, relax olayım, large olayım, salla gitsin diyeyim nolacak. 3 günlük dünya. Derli toplu yaşasan da ölüyorsun, dağınık yaşasan da ölüyorsun. Hangisinde daha çok mutlu oluyorsan ve ediyorsan onu tercih et. Yakınlarını üzme, onlarla güzel zaman geçir, gülümse, Allah’ı da razı et, iyi bir kul ol, gerisi hikaye

desem rahatlıyorum.

Bir misafir geleceği zaman, şurayı şöyle görmesin diye stres yapmaya çalışıyorum. Öyle olması gerektiğine inan(dırıldı)ğım için. Değişeyim diye.

Biraz yapıyorum, sonra bakıyorum ki çok gerilmişim. Yani bu kadar bedel ödemem, kendimi bu kadar yıpratmam mı gerekiyor bu işte bir yanlışlık var diyorum.

Ya hani içinden gelerek yaparsın, bir insan senin evini derli toplu görünce mutlu olursun, hoşuna gider, öyle olamıyorum işte.

Aslında misafir orayı toplu görmese de gayet mutlu olacağım halde, hatta belki daha güler yüzle karşılayacağım halde, niye kastım kendimi diye hayıflanıp duruyorum.

Sonra eski halime geri dönüyorum ve misafir görsün öyle, of napıyım öleyim mi diyorum.

Yarın Hakk’ın divanında bunun evi dağınıktı diye şahitlik mi edecek.

Beni gördüğünde ha bunun evi bilmem hangi zaman pek bir dağınıktı diye mi düşünecek, düşünsün. Benimle hiç ruhsal bağ kuramayıp, kendi ruhundaki karanlığı arttırmış demektir.

Rahat olmak, özgür olmak her zaman en birinci mutluluk sebebim sanırım.

Hayat kısa.

Hepimiz ölüm anında iyice idrak edeceğiz ki, hayat tahmin ettiğimizden daha da kısa.

Ya sevdiklerimizle keyifli zaman geçirmek, ya da Rahmet-i Rahman’ı celb etme ve bulma zevki için uğraşmalı.

Şu an şu yazıyı yazdığım yatak odasında yapılacak pek çok şey var göze çarpan. Bir süredir böyle, bayram geldi geçti tınmadım yapamadım.

Temizliğe kendi ölçülerimle önem vermeye çalışıyorum, o ayrı. Yeterli bir temizlik olmayınca iç huzuru olmuyor.

Ama her yerin çoğu zaman derli toplu durması için uğraşılan bir evde de iç huzuru olmuyor, o ev çocuklu bir evse. Ya da annenin pek çok sorumluluğunun olduğu bir evse.

Tabi kendimi ya da sizleri tembelliğe sevk eden mesajlar vermiş olmak istemem.

Ta 3 yıl önce yazdığım şu kuralları ve bunları hala uygulamaya çalışıyorum.

Bu yazıyı daha bitirmeden gidip mutfağımı da derledim topladım. (yazıya 2 gün önce başlamıştım) Derli toplu olmalıyım gerginliğiyle değil, içimden gelerek yaptım.

Söylemek istediğim sadece şu.

Altından kalkamadığım durumlarda, üzülüp yığılmak yerine, altından kalkamadığım halde mutlu olabileceğimi düşünüyor yaşamaya çalışıyorum.

Zaten insan, altından kalmadığı durumlarda acizliğini kabul edip;

Ben de böyleyim işte, düzeltmem gereken bir durum varsa Allahım yardım et, düzeltmeyi nasip et, düzeltemediklerim için de beni ümitsizliğe düşürme

diye bir bakışa sahip olsa mutlu olabiliyor..

Değil mi?

……………………………………………

Bir de dağınıklığı kötü olarak gösteren kültürü sorgulamak lazım.

Dağınıklık varsa demek ki orada yaşam var, dinamizm var, birşeyler yapılmış izi kalmış.

Hani IKEA dergilerinde olur ya, her yer mum gibi olmaz. Birşeyler biryerlerde bırakılmıştır, koltuğun üstünde bir gazete veya kitap vardır. Kenarında kitap okurken üzerinize aldığınız şal vardır. (Bu cümleleri yazdıktan sonra çok benzer bir resim buldum IKEA 2013 kataloğunda:)

Mutfak tezgahının üstünde çalışılmıştır. Alet edevat yıkanıp kenara konmuştur, temizdir ortam ama ortam mum gibi değildir.

Herşey el altındadır.

İşte o dağınıklığı seviyorum ben.

Hiçbir şeyin yıkanmadan kirli bırakıldığı, asla yerinden kaldırılmadığı dağınıklığı değil tabiki. Tembelliği hayat tarzı haline getirmiş olanı değil.

Ve “her yer mum gibi” ve “bal dök yala” gibi tabirlerle ancak ifade edilen abartılı ve iddialı görüntüleri de dağil.

Biraz dağınık, biraz toplu, biraz renkli, biraz eğlenceli orta halli bir düzeni seviyorum.

Şimdi bunları yazdıktan sonra, buzdolabına baktığımda ne kadar dağınığım diye üzülmemin yersiz olduğunu daha iyi anladım.

O üzüntü, pırıl pırıl ve herşey çok düzgün olsa ne güzel olur şeklinde bir inanışın sonucuydu.

Yanlış bir inanışın.

Reklamların ve popüler kültürün zihinde bıraktığı buzdolabı resimleriyle oluşmuş bir inanışın.

Gerçek hayatta öyle olmuyor mutluluk.

Herşey çok düzgün ve pırıl pırıl olsun diye uğraşan insanlar, kirlenecek düzen bozulacak diye hiçbirşeye dokunmamaya başlayan insanlar oluyorlar zamanla.

Kap kacak tencere kirlenmesin diye basit pudingi pişirmek gibi hoş bir sürpriz yapmaktan çekinen, kanepelerdeki örtü bozulmasın diye evdekileri yer minderine ya da sandalyede oturtan. (Öyle bir komşum vardı)

Yaşam ve zevk alanlarını kısıtlıyorlar.

Ve istedikleri gibi derli toplu olsun diye bir sürü kısıtlama yaptıkları halde hep derin bir hoşnutsuzluk içindeler.

Ara sıra herkese olduğu gibi bana da geliyor öyle haller, kendimi hariç tutmuyorum tenzih etmiyorum tabiki.

Ama düşünüp kurtulmak lazım. Çok şükür bir tanesinden kurtuldum bile bakın 🙂

Hayat güzel.

Güzel ve zevkli anlardan geriye kalan dağınıklık da hayatın rengi.

Değişkenliği.

Şekilden şekile girmesi.

Böyle düşünüp mutlu oluyorum. Ve bir yanlışlık göremiyorum.

Sizce de öyledir umarım.

Mutlu olun, mutlu kalın.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...