Genel

Amy Winehouse’un Düşündürdükleri

Amy Winehouse hakkında yapılan yorumları duyunca şaşıyorum. Biri sanki kendi çocuğu asla uyuşturucu batağına düşmezmiş gibi emin konuşuyor, öteki Amy’nin zeki olmadığını kariyerini mahv ettiğini söylüyor. Su testisi su yolunda kırılır gibi şefkat yoksunu yorumlar, neler neler…

Kızcağızın ölümle sonlanan derdini “kariyer” tartışmasına indirgeyebiliyorlar. Uyuşturucuya sanki keyfinden başlamış, bırakmak için o kadar uğraşmamış gibi basit basit yorumlar yapıyorlar. Bırakmak o kadar kolay olsa insanlar onca tedavi gördükleri halde neden bırakamıyorlar diye düşünmekten sanırım acizler. Yaşamadan konuşmak, atıp tutmak ne kadar kolay bir daha izliyoruz.

Amy’nin içindeki derin acıların etkisiyle o şarkı sözlerinin çıktığını, kalbindeki inlemenin dışa vurumu olarak o dahice ses yeteneğinin oluştuğunu görenler de yok değil. Her insanoğlunun varlık derdini dillendirerek, söylediği her duyguyu iliklerine kadar yaşayarak şarkı söylediği için başarılı olmuş bence Amy.

“You know i am no good” şarkısında “i told you, i was trouble” derken açıkça dediği gibi Amy sorunlu biri. Aslında sorunlu olduğunu, her şeyiyle iyi biri olmadığını itiraf etmek istemek bütün insanların duygusal ihtiyacı… Amy’nin şarkı sözlerinin insanları bu kadar etkilemesinin bir sebebi de Amy’nin herkesle “duygudaşlık” yakalamış olması olsa gerek.

Ve Amy, babasının söylediği gibi hayatı boyunca “love”ı, sevgiyi ve aşkı umursayan biri olmuş. Aşk yaşadığı insanlara çok bağlanmış, onlardan ayrıldığında normalin üstünde çok acı çekmiş. Amy zaten hassas biriyken kendisini uyuşturucuya alıştıran ve darp eden eski eşiyle evlendiğinden beri daha da sorunlu olmaya başlamış. O adam onun psikolojisini epey bozuyor. Herkes eşi Blake’i suçlarken o hala deli gibi seviyormuş eşini. Otel odasına girip günün yüzde doksanını uyuşturucu kullanmakla geçiren bir çift medyanın ağzına sakız olunca, Amy’nin sorunlu olduğu herkes tarafından bilinir olmuş.

Sorunlu insanların aslında kendilerini “sorunlu” halleriyle seven, değişemeseler de, her şeye rağmen çok seven birine ihtiyaçları olduğu artık biliniyor. Onlar, ancak sorunlu halleriyle bile çok sevildiklerini hissederlerse iyileşebilirler. Acaip tavırlar sergilerler, özellikle yakınlarına karşı. Aslında bu tavırlar “garip davranışlarıma rağmen hala beni kabul ediyorlarsa, ilgileniyorlarsa beni gerçekten seviyorlardır” kaygısından da kaynaklanır. Küçük bir çocuk gibidirler.

Çocuklar kabul edilmediklerini hissettiklerinde sorun çıkarırlar ya. Çocuk bir hata yapar ve ona yaramaz dersiniz mesela. Yaramaz dediğiniz andan itibaren sizden yapmakta zorlanacağınız şeyler istemeye başlar. O zor istekleri yaparsanız sevildiğini anlayacaktır. (Çocuğa sevgiyi göstermenin yolu çoğu kez o istekleri yapmak değil, kendi hatanızı ve onun duygularını anlamaktan geçer.)

İnsanoğlu da bazen çocuktaki bu huyları sergileyen bir varlıktır işte.

En büyük derdi sevilmek olan insanoğlunun, Amy gibi sevgi konusunda çok bağımlı bir bireyinin neler yaşadığını varın siz düşünün. Sorunlu Amy’yi en çok seviyor gibi görünen sorunlu eşi Blake imiş bir zamanlar. Ondan boşandıktan sonra da sorunlu insanlarla sevgili olmuş gibi görünüyor. Son yıllarda ailesi Amy’ye sen sorunlusun rehabilitasyona gitmelisin derken, medya da Amy’yi sorunlu şarkıcı diye anmaya başlamış, showlarda haberlerde onunla dalga geçmeye başlamıştı.

Sorunlu olduğunu kendisi de biliyordu. Sorunlarından kurtulup herkesin istediği gibi biri olmak isterdi, bunu şarkılarında açık açık söylüyordu. Ama kolay değildi uyuşturucudan ve alkolden kurtulmak. Sorunları sevilmemesine neden oluyordu, halbuki o sorunluyken de çok sevilmek istiyordu. Hatta daha da çok. Bir insan sorunlu olunca sevilme ihtiyacı bitmiyordu ki, artıyordu.

Pek kimseye nasip olmayacak çok büyük başarıları vardı. Ona müziğin dahisi diyorlardı. 5 Grammy ödülü almış, başkasının almadığı ilk ünvanları almıştı. Biraz zevki olan herkes onun sesini ve iniltisini kullanmadaki dahiliğini dinleyip şaşırır kalır. Ona sorunlu diyen nice insan, evet yeteneğine hayran olduğumu inkar edemem, şarkılarından etkilenmediğimi söyleyemem itirafını teslim ediyor.

Bu kadar özel olup, çok sorunlu olmak onun için kimbilir nasıl bir çelişkiydi onu da bilemiyoruz.

Ama.

Şunu biliyoruz, çok çok büyük başarılar yaşadığında bile hala sevilmediğini, önemsenmediğini hissetmesi insanoğlunun “biri beni gerçekten umursasın” kaygısını dayanılmaz bir hale getiriyor. Başarılar elde edince insanların bizimle ilgileneceği gerçeğiyle yaşar dururuz. O başarılar olmayınca bizimle ilgilenmeyecek olan insanların dikkatini çekmek için ömür geçiririz. Amy’nin sorunları olmasaydı o başarılarla avunabilirdi. Ama sorunlar ona insanların aslında gerçekte kendisini sevmediğini gösterdi.

Hangi düşük ve rezil halde olursanız olun sizi o halinizle de seven kabul eden birini istemez misiniz? Bunu istemişti. Haziran sonundaki Belgrad konserinde alkollü çıkıp şarkılarını söyleyemeyince insanlar kendisini yuhaladığında ne hissetmiştir diye düşünüyorum o dünyanın en acılı bakan gözlerini hayal edip. Çok yetenekliyim ama sorunlu olduğum için sevilmiyorum mu? Ben o kadar ödül almış biriyim, şu halime bak mı? Belki de insanlar benim şarkılarımı seviyorlar, aslında beni sevmiyorlar diye düşünüp kahrolmuştur. O konserden sonra tavırları iyice olumsuzlaşmış.

Amy kadar ağır ve psikolojik bir vakıa şeklinde olmasa da, önemsenmemek, sevilmemek, ilgilenilmemek duygularının ne kadar acı olduğunu hepimizi tecrübe etmişizdir. İnsanı şartsız olarak seven ve umursayan kişi çoğu kez annedir, bazılarında ise anne hiç olmamıştır. Bazen gerçekten yoktur, bazen varlığı yokluğunu aratacak bir derecede olabilir. Kimisinde anne tam Amy’nin istediği gibi sever, ama o ölüp gidince insanın kolu kanadı kırılır.

Aslında o kabulu yaşatabilen anneler dahi insanın o derin, her şeye rağmen sevilme ihtiyacını karşılamada bir yerde aciz kalıyor.

İnsansa hep arıyor…

İstiyor.

Bu yazıyı nasıl bitirsem bilemedim? Aslında sırf Amy ile ilgili bir şeyler söylemek için yazmamıştım.. Amy ve insanların onun hakkında söyledikleri, bazı şeyleri daha derin ve ciddi düşünmeme sebep oldu. İnsanın bu dünyada duygusal olarak ne aradığı. Bu kadar içli bir sevilme ihtiyacının ne anlama geldiğini. İnsanı tüm kusur ve hatalarıyla hep kabul edebilecek birinin onun en yakını olan Yaratıcı’sı olduğunu. Aslında “seni her şeyinle sadece ben kabul edebilirim ve affederim” diyen Yaratıcı’nın, Amy’ye ve hepimize, asla terk etmeyen bir dost olarak hayatımız boyu kendini arattığı.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...